Hemen hemen bir haftadır İran’dayız ve başkentten güneye doğru izlediğimiz rotada altıncı durağımız Yezd oluyor.
İsfahan’ı ikiye bölen Zayende Nehri’nin suladığı bereketli toprakları arkamızda bırakıp İran çöllerinden geçen yol boyunca beş saat kadar ilerliyoruz. Kaşan‘da rastladığımız bir rehber, en azından bir geceyi kervansarayda geçirmemizi önermişti. Yezd’e giden yol boyunca birkaç kervansaraya rastlıyoruz.
Toprak tarıma uygun değil ve su kaynağı da olmadığından Yezd’in nüfusu hayli düşük. Ülke nüfusu 70 milyon iken Yezd gibi tarihi bir kentin nüfusu 490 bin.
Amir Çakmak Meydanı
Eski mahallenin girişindeki geniş meydan Amir Çakmak Meydanı olarak biliniyor. Restorasyona alınmış tarihi meydanın etrafında iş makinaları parketmiş ve çevresi öğle sıcağında pek hareket görünmüyor.
Meydanın ortasında İran-Irak savaşı şehitleri için ayrılmış bir anıt var ve meydandan geçen insanlar bu yükseltinin etrafında dönerek dua ediyorlar.
Meydanda dikkatimi çeken başka bir öğe ise, taşınabilir bir platform üzerinde duran ahşap heykel oluyor. Şekil olarak iki yaprak arası bir beşiğe benzettiğim, üzeri örtülü bu heykeli daha önce Tahran’da, Kaşan’da çarşı içinde ve Abyaneh’de bir evin bahçesinde görmüştük.
Ahşap sembolün İslamiyet öncesi dönemden, İran mitolojisinde geçen Siyavuş’dan 12 imam inancına ve aşure gününe kadar kadar iç içe geçmiş hikayesini rehberimiz Sarah’dan dinliyoruz.
Fahadan Mahallesi
Meydana kadar gitmişken caddenin karşı köşesindeki tarihi tatlı dükkanına da uğramadan geçmeyin. Vitrini bile insanın ağzını sulandırmaya yetiyorken Şirazlı rehberimiz civarın en iyisi tatlıcısı olduğunu söylüyor. Caminin altındaki çarşıda kısa bir tur atıp eski şehirdeki otelimize gidiyoruz.
2007 itibari ile Unesco geçici listesinde yer verilmiş, sarı renkli eski mahalle (Fahadan Mahallesi), tamamı kerpiçten yapılmış evleri ve daracık sokakları ile hayli enteresan ve fotojenik. Otelde birkaç saat dinlenip yol yorgunluğunu attıktan ve öğle sıcağını atlattıktan sonra hava yaklaşık 42 dereceye serinlemiş iken tekrar sokaklara çıkıyoruz.
Zerdüşt inancı ve Sessizlik Kuleleri
Günümüzce, Yezd şehri İslamiyet öncesinden süre gelen Zerdüştlük inancının merkezi durumunda. Zerdüştlüğün en yaygın olduğu döneme ait Sessizlik Kuleleri’ni görmek için şehrin girişine doğru sürüyoruz. Çöl ortasında, sit alanı gibi korunan bölgenin açılış saati 17 ve giriş ücreti 80 bin Riyal.
Sessizlik Kuleleri Zerdüşt inancından, ölü bedenlerin hayat döngüsüne terk edildiği yerler olarak biliniyor. Görebildiğimiz iki tepenin yanı sıra, iki tane su sarnıcı ve ziyaretçilerin konaklaması için de evler inşa edilmiş. Tepelerin etrafından zirvesine kadar yürüyüş yolu var ama vaktimiz yetmeyeceği için sadece geziyor ve şehre geri dönüyoruz. 1960’dan sonra devlet kararı ile kullanımı terk edilen bölgedeki bilgilendirme panoları Farsça yazılmış.
Sessizlik Kulelerinin ardından sönmeyen Zerdüşt ateşinin sönmeden yandığı tapınağa gidiyoruz. Ateş tapınağı için giriş ücreti 80 bin Riyal. Zerdüşt tapınağının gezdiğimiz yeni binasını inşa ederken, sönmeyen ateşi de, hareket ederken sönmesin diye oldukça dikkatli bir şekilde buraya taşımışlar. Ateşin sönmemesi için gece ve gündüz başında bekleyen nöbetçi görevlileri varmış.
Zerdüşt tapınağının girişinde gördüğümüz sembolün kanatları üzerinde ve alt taraftaki halkalarda “iyi düşün, iyi konuş ve iyi davran” yazıyor. Tapınak aynı zamanda bir zerdüştlük tarihi ile ilgili bir müze ve burada kutsal kitap Avesta’nın el yazması kopyaları, nevruz kutlamalarına benzer şenlik zamanında ve ibadet sırasında giydikleri kıyafetler gibi etnik unsuları görebilirsiniz.
Akşam yemeği öncesinde eski mahalleye geri dönüyor ve gün ışığını söndürene kadar labirent gibi iç içe geçen sokaklarında kayboluyoruz. Mola verdiğimiz kafenin terasında hem ikindi güneşi ile aydınlanmış tarihi Yezd sokaklarını seyrediyor hem de kendi tasarladıkları, birbirine benzemeyen toprak fincanlarda ikram edilen taze sıkılmış nar suyu ile serinliyoruz (110 bin Riyal).
Evlerin çatılarında fark ettiğimiz rüzgar kuleleri klima görevi görüyor. Kulenin altındaki su içeri giren rüzgar ile soğuyor ve eve serinlik veriyor.
– – o – –
Özellikle Yezd ve Şiraz sokaklarında sık sık gördüğüm küçücük dükkanlarda, pek çok hediyelik ve anı eşyasını tasarımcısının elinden satın almak mümkün. Fiyatlar, İstanbul şartlarına göre fahiş olmasa da siz beyaz yakalı çılgın İstanbulluların bu alışmışlığına fırsat vermeyin ve esnaf ile pazarlık yapmaktan çekinmeyin!
Her ne kadar bugün baskıcı bir rejim ile idare ediliyor olsalar da, Pers halkının her daim sanat ile iç içe olduğunu gerek bir kafedeki tasarım bardakta gerekse Kaşanda olduğu gibi rastgele girdiğimiz bir modern sanat müzesindeki genç yaşlı, kadın erkek ziyaretçilerin gözlerinde görmek mümkün.
Bol kepçe akşam yemeğimizin ardından Cuma Camii’nin önüne çıkıyor ve ışıl ışıl bir Yezd akşamında kısa bir yürüyüş ile otele ulaşıyoruz.
– – o – –
Cuma günü İran’da resmi tatil günü ve erkenden çıktığımız sokaklarda ne işe ne de okula koşturan kimseyi görebiliyoruz. Dar sokaklardan birisinde, bir kapıdan pek çok kadın misafirin dağıldığını görüp gelin kaynana olduğunu tahmin ettiğimiz bir çiftin peşi sıra yan sokağa dalıyoruz. Onlar da bizi farkediyor ve içeri davet ediyorlar.
Tanrı misafirinin Türk ve Müslüman olması onları daha da memnun ediyor ve aynı dili konuşamasak da pek çok ortak Farsça kelime sayesinde kolayca anlaşıp sohbet edebiliyoruz. Evin babası bizi görünce salona davet ediyor ve çat pat birkaç İngilizce birkaç Türkçe kelime ile ev ahalisini takdim ediyor. Evin babaannesi banyodan çıkmış küçük torununa “kucağa gel” diye sesleniyor. Evin küçük kızı Zehra bize boş şekerli ve açık çay ikram ediyor.
Yezd, turizm imkanları ve turist severliği ile de beğendiğim ve İran’da görülmesi gerektiğini düşündüğüm bir şehir. Eski mahallede, geleneksel yapı korunarak işletilen restoranlarda, kafelerde yemek yemek ve hostellarda veya geleneksel şekilde restore edilmiş otellerde konaklamak mümkün. Bizim kaldığımız Mezd Hotel’in danışmasından aldığım broşürde pek çok turistik aktivite için de günübirlik turlar satın alınabileceğini görüyorum.
Hava daha da ısınmadan güneye, Şiraz’a doğru yola çıkıyoruz.
19-20.05.2016
Emir Çakmak meydanında her sene “taziye” isimli geleneksel yas törenleri yapılıyor. Caminin bahçesinde gördüğümüz, üstü örtülü ve yaklaşık 10 metre yüksekliğindeki, palmiye şeklindeki ahşap düzeneğin ismi “Nakhl Gardani” dir.
Bu araç, Hz. Hüseyin’in tabutunu sembolize eder. Aşure Günü’ne birkaç hafta kala bu aracın süslenmesi başlar. Önce, tüm dış yüzeyi küçüklü büyüklü aynalar ile kaplanır. Bu aynaların Hz. Hüseyin’in şehir edilmiş bedenini aydınlattığına inanılır. Aracın arka yüzü acı, üzüntü ve yas sembolü olarak siyah kumaşla kaplanır. Bu siyah örtünün üzerine yüzlere kılıç, hançer ve pala asılır. Bunlar da Hz. Hüseyin’in yaralamasını sembolize eder. Ayrıca aynalar, meyveler, gelin telleri ve renkli ipek peçeteler aracın her iki yönüne de asılır.
Aşure Günü, 20 kadar kişi Nakhl aracına çıkarak ellerinde davullar ve zillerle ritmik şekilde ağıt yakar ve ayetler okurlar. Meydanda toplanan halk da bunlara katılır ve kalabalık yas törenleri yapılır.
Nakhl aracı çıplak ayaklı, paçalarını dizlerine kadar sıvamış birçok kişi tarafından omuzlara alınarak taşınır. Meydanda defalarca dolaştırıldıktan sonra tekrar yerine yerleştirilir.
Emir Çakmak meydanındaki aracın yapılış tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte üzerindeki yazıtta 1850 tarihi işaret edilmiş.