Ana sayfa » Troya
Troya kentinin 9 katmanı

Homeros, şahit olduğu düşünülen MÖ 8. yüzyıldan itibaren Batı edebiyatını derinden etkilemiş Egeli bir ozan. Kendisini, Antik Yunanlıların birlikteliğini, kahramanlığını, ahlakını ve yol gösterici değerlerini derlemiş, toplamış ve o günlerden bu günlere taşınmasına vesile olmuş ak sakallı bilge bir ihtiyar olarak hayal edip masanın başına oturtabiliriz.

Bugün, İlyada destanı ile anlatılagelen gelen binlerce yıllık hikayelerin yaşandığı topraklara ayak basmaya gidiyoruz!

Troya, Çanakkale Boğazı’nın Anadolu kıyısında kurulu, ticaret ile geçinen zengin bir kent imiş. Çanakkale Boğazı’nı akıntıları ve kuvvetli esen kuzeydoğu rüzgarından kaçan, Karadeniz yolcusu ticaret gemileri ve denizciler rüzgar zayıflayıncaya kadar Beşik Koyu’nda beklemek zorunda kalmışlar (rüzgara karşı seyir alma tekniği milattan önce son bin yılda geliştirilmiş). Coğrafi konumunun avantajı ve o zamanki teknik imkanların ancak elvermesi neticesinde Troya’ya zenginliği rüzgar getirmiş!

Gel zaman git zaman, beş kez yıkılıp tekrar kurulduktan sonra refah içinde yaşayan 6. Troya kenti bir gün Yunan kıyılardan gelen Akhalar’ın saldırısına uğrar. Kıyılarda demirleyen binlerce Akha gemisi Troya surlarını kuşatır. Troya prensi Paris’in Sparta Kraliçesi Helen’i kaçırması ile tetiklenen savaşta dünyanın doğusu ile batısı; Troyalılar ile Akhalar karşı karşıya gelirler. Kral Agamemnon komutasındaki Akhalar Yunanistan’ın çeşitli bölgelerindeki krallıklardan bir araya getirilmiş bir ordu kurarak on yıl süren mücadelenin neticesinde Olimpos dağının zirvesinde oturan tanrı ve tanrıçaların da müdahalesi ile savaşı kazanırlar. Helen kocasına döner ve zengin Troya kenti yağmalanır. Dönemin ekonomisini yeniden şekillendiren savaşın tek açık kanıtı olan İlyada Destanı 24 bölümde 16 binden fazla dize ile dile getirilir.

İlyada Destanı ile anlatılan elli bir gün, Truva Savaşı’nın son yılında, en hareketli dönemidir. Olaylar, komutan Agamennon ile yiğit savaşçı Akhilleus (Aşil) arasındaki tartışma ile başlar, Olimpos’daki tanrı ve tanrıçaların müdahalesi ile gelişir. Homeros’un öyküsü, Akhilleus (Aşil)’in Troya ordusunun komutanı ve tahtın varisi Hektor’ü öldürmesi ile son bulmaktadır. Diğer yandan, savaşın sonunda Truvalı Prens Paris’in Akhilleus (Aşil)’i öldürdüğü, tahta bir atın içine gizlenmiş Akha askerlerinin Troya surlarını aştığı ve Paris’in sevgilisi güzeller güzeli Helen’in kocası ile ana vatanına, Ege sularının karşı kıyılarına geri döndüğü binlerce yıldır anlatılagelir.

Topuğumuzdaki aşil tendonuna da isim veren yarı tanrı Akhilleus (Aşil)’in mezarının yeri ise günümüzde dahi araştırma konusudur.

Mitoloji ve efsanelerle sadece genel kültür seviyesinde ilgili iseniz, yola çıkmadan önce mevzuyu anlamak ve isimlere aşina olmak için buradaki özeti okumanızı öneririm.

Destansı bir savaşın yaşandığı antik kent Troya, ancak 1870’lerde Osmanlı Devleti’nden alınan izin ile Homeros efsanelerinin izinden giden Alman tüccar ve amatör arkeolog Heinrich Schliemann tarafından Tevfikiye köyü civarında kazılmış ve ilk buluntular ve hazineler yurt dışına kaçırılmış. Troya Kralı Priamos’un destansı hazinesini bulduğunu düşünen Alman kaşifin eşi Sophie, katıldığı davetlerde üzerindeki takılarla poz verirken aslında çok daha eski zamanların MÖ 2500 yıllarının modasını takip etmekte (Troya – 2) olduğu ise çok sonradan öğrenilebilmiştir. Önce Yunanistan’a ve oradan da Almanya’ya giden hazine 2. Dünya Savaşı sırasında Rusların eline geçer. 1993 yılında ise tekrar gündeme gelen hazine halen Moskova’da Puşkin Müzesinde sergilenmektedir.  

Tüccarın ölümünün ardından, onunla birlikte kazılar katılmış Alman mimar Wilhelm Dörpfeld araştırmaya devam eder. Homeros’un izinden devam ettirilen çalışmalar neticesinde, kentin katmanlı yapısı 1890’larda tespit edilmiş olur.

Troya kentinin 9 katmanı
Troya kentinin 9 katmanı (MÖ 3000 – MS 500 yılları arasında)

Cumhuriyetin ilk yıllarında Amerikalı bir arkelogun bir kaç yıl sürdürdüğü çalışmalar 2. Dünya Savaşı’nın patlaması ile son bulur ve yaklaşık elli yıl sonra tekrar bir Alman akademisyen tarafından 1988’de yeniden canlandırılır. Troya’nın bir Anadolu kenti olduğu bilinci ile çalışmaları yönlendiren ve Türkçe konuşan arkeolog Prof. Dr. Manfred Korfmann, nam-ı değer Osman bey,  2005’de ölümüne kadar kazı başkanlığını sürdürür. Bu dönemde, gerekli düzenlemeler yapılarak, antik yerleşim yeri, 1996’da milli park statüsü kazanır ve 1998’de de Unesco Dünya Miras Listesi’ne dahil edilir.

Müze girişindeki tahta at heykeli ve pek de sempatik görünmeyen savaşçı kostümlü aktörler fotoğraf çektirmek isteyen turistlerin ilgisini çekiyor. 1975’de sergilenmeye başlayan at mimar İzzet Senemoğlu ve marangoz Ahmet ustanın eseri imiş.Efsane ile dilden dile gelmiş tahta atın şekli şemali hakkında kesin bir bilgi bulunamamış olmak ile birlikte yüksekliği, Troya kentinin de sur yüksekliği olan 12,5 metre olarak belirlenmiş. Hollywood yapımı Troy filmi ile daha da ünlenen tarihi kenti anlatan savaş sahnelerinin çekiminde kullanılmış maket ise, çekimlerin ardından Çanakkale merkezinde sergilenmeye başlamış. 

Geçmişi bronz çağına dayanan Troia antik kentini müzekart veya aynı özellikli kredi kartı ile ücretsiz olarak ziyaret etmek mümkün. Defalarca yıkılıp yeniden kurulan kentin 9 katmanını panolardaki bilgilendirmeler ışığında takip ediyoruz. Panolarda, kimi zaman antik kent için Troia ve İlios isimleri birlikte kullanılıyor. Yunan mitlerine göre, şehrin kurucusu Tros’un oğlu İlios’tur. İlios, Frigya Kralının düzenlediği bir yarışmayı kazanır ve ödül olarak verilen siyah boğayı takip ederek, boğanın durduğu tepede bir kent kurar. Kente kurucusundan dolayı İllion, İlios’un babasının isminden dolayı da Troya denir. 

8. Troia dönemi rekonstrüksiyonu - Athena tapınağı ve kutsal alan
8. Troia kenti rekonstrüksiyonu – Athena tapınağı ve kutsal alan

36m*16m boyutlarındaki Athena Tapınağı’nın MÖ 300’lü yıllarda Büyük İskender’in halefi tarafından inşa edildiği ve milat yıllarında tadilat gördüğü tahmin edilmektedir. 

 

Denizsel Troya Kültürü *:

Son kazılara göre (2004) Troya’daki ilk üç yerleşim “Denizsel Troya Kültürü” adı altında bir bütün olarak ele alınır. Bunun nedeni bu üç kentin gelişimini içine alan ilk Tunç Çağı boyunca mimari ile çanak çömlek ve metal nesneler gibi maddesel kültür öğelerinde gözlemlenen sürekliliktir. Aynı unsurlar, özellikle deniz ulaşımının sağladığı kolaylıklar sayesinde gelişen kültürel etkileşimler aracılığı ile Ege kıyıları boyunca yayılım gösterir.

Troya’da ilk yerleşim MÖ. 4. binyılın sonlarında başlar. Ege’ye özgü bir mimari geleneği yansıtan, birbirlerine bitişik inşa edilmiş, bir ön girişi olan büyük ve uzun dikdörtgen evlerden oluşan Troya 1 kenti kurulur. Etrafını bir savunma duvarının çevrelediği bu ilk Tunç Çağ kentinin çapı ancak 90 metreyi bulmaktadır. İlk Tunç Çağı (MÖ 3. binyıl), Anadolu’da kent ve kent devletlerinin geliştiği ve tuncun (bakır-kalay alaşımı) bulunduğu dönemdir.

Troya zamanla özellikle coğrafi konumu sayesinde önemli bir yönetim merkezi haline gelir ve daha görkemli surlar ile çevrelenir.

Troya 2 kale yerleşimi yaklaşık 9000 metrekarelik bir alanı kaplar ve taş temeller üzerinde yükselen kerpiç yapılı surlarla çevrilir. Kale dışı yerleşim (aşağı kent) güneye doğru gelişir. Kalede olasılıkla saraylar ve tapınaklar, aşağı kentte de Troya halkının evleri bulunur. Kale içine taş döşeli rampa ile ulaşılır. MÖ 2550 – 2250 arasında iskan edilen Troya 2, Anadolu’nun en eski ve en büyük kentlerinden birisidir.

Troya 3 kentinde, kale içi yapılaşması artar ve eski sur duvarları kullanılmaya devam edilir. Bu yeni yerleşimin ömrü, evlerin en az dört kez yenilendiği tespit edilmiş olsa da 50 yıllık, oldukça kısa bir dönemi kapsar.

 

Anadolu Troya Kültürü *:

Anadolu Troya kültürü adı verilen Troya 4 ve 5 kentleri ilk tunç çağının bitimini ve orta tunç çağının başlangıcını kapsar (MÖ 2200-1700 arası). Bu dönemde bir çok kültürel ve teknik yeniliklerin gözlenmesine rağmen önceki denizsel kültürünün de devam etmekte olduğu gözlenir. Ege’den gelen ve daha önce de var olan kuvvetli etkilerin dışında, ilk kez pek çok yeni unsur Troya’nın kültürel açıdan Anadolu’ya yakınlaştığını haber verir.

Yerleşmede kayda değer bir yoksulluk dikkat çekmektedir. Geçmiş dönemlerde rastlanan değerli, yarı değerli taş ve madenlerden üretilmiş hiçbir ürüne ve deniz ticaretini sürdüğünü gösterecek hiçbir ithal mala rastlanmamış olması, Troyalıların artık Çanakkale Boğazı’ndaki egemenliklerini yitirdiğini gösterir. Troya artık yüzünü Anadolu’ya çevirmiştir. Kale içindeki yerleşim genişlemiş (18 bin metrekare), evlerin yapım şekli değişir. Uzunlamasına yapıların yerini Anadolu’da yaygın olan bitişik düzende inşa edilen yapılar alır. Troya 4’de ilk kez ortaya çıkan kubbeli fırınlar, yapıların içinde veya dışında, çoğu zaman ise girişin bir yanında bulunur. Bu geçiş yemek pişirme geleneğindeki değişime işaret etmektedir. Bu dönemde ayrıca, ayaklı kapların yerini de düz dipli çanak çömlekler alır.

Troya 5 döneminde de Troya 4’de gözlemlenen mimari alışkanlıklar devam eder. Evler büyür ve refah seviyesi yükselir.

Troya 6 kentinin yekpare taşlar ile örülmüş, eğimli sur duvarları ile hem depreme dayanıklılık hem de düşmana karşı güçlü bir savunma sağlanmıştır
Troya 6 kentinin yekpare taşlar ile örülmüş, eğimli sur duvarları ile hem depreme dayanıklılık hem de düşmana karşı güçlü bir savunma sağlanmıştır.

Hektor ve Paris’in kenti: Troya 6 / 7a *:

Son Tunç çağına tarihlenen ve Homeros’un İlyada Destanı ile anlattığı kabul edilen Troya 6 kenti, geçmiş dönemlerin enkazları üzerinde 10 metre kadar yükselmiş bir höyük halini almıştır. 2 hektarlık bir alanı kaplayan kent güçlü kalesi ile yepyeni bir görümüme sahiptir. Troya 6’nın surlarının en çarpıcı özelliği, özenle işlenerek hiç harç kullanılmadan büyük taşlardan inşa edilmesi ve taşların içe doğru belirli bir eğim kazandıracak şekilde yerleştirilmiş olmasıdır. Böylelikle sur duvarları özellikle depreme karşı daha dayanıklı bir hal kazanır. Dış yüzeylerdeki eğim sayesinde, aynı zamanda kaide kısmı da genişletilir ve düşman kaleye daha uzakta durdurularak kör noktada gizlenmesi önlenir

Yapılar kale içine doğru yükselen halka şeklinde yapılmış teraslar üzerinde kuruludur. Merkezde, olasılıkla bir saray yapısı vardır. Günümüzde bu sarayın hiçbir izine ulaşılamamış olması, aynı bölgede MÖ 3. yüzyılda Athena Tapınağı’nın inşa edilmiş olmasına bağlanmaktadır.

Savunma amaçlı bir hendekle çevrelendiği bulunan görkemli kent, MÖ 1300 yıllarında meydana gelen şiddetli bir deprem ile yıkılır. Yıkılan kent, kazılardan ele geçen bulgulardan anlaşıldığına göre yeniden imar edilir. 7a olarak adlandırılan bu evrede 6. kentin yapıları ve özellikle şehir surları kullanılmaya devam edilir. Kent, yaklaşık 100 yıl sonra kaybedilen bir savaşın sonucunda tekrar yıkılır. Kazılarda bu savaşın göstergesi sayılabilecek çok sayıda silah ve yıkıntılar arasında insan izleri bulunmuştur. Kimilerine göre şehri yıkan bu savaş destansı Troya Savaşı’dır. Ancak, bu savaş ile ilgili ayrıntılar bugüne kadar yapılan kazılarda tam bir açıklığa kavuşmamıştır.

Demir çağının başlangıcı olan Troya 7b, MÖ 950’de çıkan büyük bir yangın ile son bulur ve sonraki iki yüz yıl boyunca bölge tekrar toparlanamaz ve karanlığa gömülür.

Troia kenti kutsal alan ve Athena Tapınağı kalıntıları ve mermer tavan süslemesi
Troia kenti kutsal alan ve Athena Tapınağı kalıntıları ve mermer tavan süslemesi

Troya’daki açık hava kutsal alanında, MÖ 480 yılında Helen ülkesini fethe giden Pers Kralı, tanrıça Athena’ya bin öküz sunmuştu. 150 yıl kadar sonra, MÖ 334’de Büyük İskender de buraya geldi ve sunağı yeniletti. Kazılarda değişik dönemlerden beş sunak açığa çıkartıldı. Burada kurban kanlarının toplandığı çukurlar ve bir su kuyusu da yer alıyor (National Geographic, Haziran 2004, sf: 106).

Bronz mühür:

1995 kazılarında çıkarılan Luvi dilinde (Orta Anadolu’da yaygın dil) yazılı tunç (bronz) mühür, Troya’da bulunan ilk yazılı belge olmasının yanı sıra Anadolu medeniyetleri ile Batı uygarlıkları arasındaki çizgide kalan önemli bir soruya da yanıt bulur. 1996 yılında Hititolog ve Anadolu uzmanı bilim adamları, Hitit belgelerinde adı geçen Viluşa (Wilusa) ile Troya Savaşı’nın geçtiği Troya 7b devri kenti İlios’un aynı adres olduğunu kanıtlarlar. Artık Çanakkale Boğazı’nın sınırı Hisarlık tepesinin, Ege’nin ötesinden gelen Batılı denizcilerin olduğu kadar Anadolu’nun kadim gücü Doğulu Hititlilerin de toprağı olduğu biliniyor.

Hitit Kralı Muvattali, Viluşa Prensi Alaksandu ile yaptığı anlaşmada Hititlerin yapacağı büyük savaşlarda destek söz alırken, bir anlamda da dönemin diğer büyük gücü Mısır firavunu 2. Ramses ile mücadele edeceği Kades Savaşı (MÖ 1285) öncesinde sınır komşuları ile siyasi ortaklıklar kurmuş olur. Muvatalli’nin hakimiyeti döneminde Batı Anadolu büyük oranda Hitit hakimiyetine girer.

Troya 7b - Luvi dilinde yazılmış bronz (tunc) mühür
Troya 7b – Luvi dilinde yazılmış bronz (tunc) mühür

 

Hellenler ve Romalıların kenti: Troya 8 / 9 – İlion ve İlium Novum *:

Troya 8, karşı kıyılardan gelen Hellenler tarafından “İlion” ismi ile kurulur. MÖ 85’de Romalıların eline geçen ve 9 kez el değiştiren kent “yeni” ön adını alarak “İlium Novum” olarak anılmaya başlar. Bu dönemde, Romalı imparatorların gözdesi olan kent, komşu kentlere nazaran refah içinde yaşar. Roma İmparatorları Augustus ve Hadrianus (MS 125) kenti ziyaretleri ile onurlandırır ve imar çalışmalarına maddi destekte bulunur. Büyük Constantinus 4. yüzyılın başında kendi adını vereceği başkentini burada kurmak ister. 

Aynı coğrafyada 13. yüzyılda başlayan Bizans yerleşimi ise 14. yüzyıla kadar sürer.

Troia Antik Kenti, 9. kat - Odeon
Troia Antik Kenti – 9. kat: Romalı İlium Novum – Odeon

* Alıntı yapılan kaynak: National Geographic, Haziran 2004, sf: 110-113

** Ayrıca bakınız: Troia Kazı Rehberi (pdf formatta)

*** Fotoğraflar Samsung J5 ile çekilmiştir.

05.11.2016  

7 thoughts on “Troya

  1. Geri bildirim: bir Ege Destanı: İlyada

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir