Öğleden önce Şavşat Sahara Milli Parkı sınırları içinde kalan Kocabey Köyü’nü ve Şavşat Karagöl çevresini dolaştık. Yemek molasının ardından çay içmeye Pınarlı Köyü kahvesinde oturuyoruz.
Şavşat Pınarlı Köyü :
Köy kahvesinde toplanmış kağıt oyanayan amcalar geldiğimizi görünce oyuna ara verip bize çay ikram ediyorlar. Birlikte çay içiyor ve sohbet ediyoruz.
Geniş ve düz bir alanda kurulmuş Pınarlı Köyü evleri de diğer köylerde gördüğümüz gib dağınık nizamda yapılmış. Kahve çıkışında bize eşlik eden bir amca bizi köy camisine götürüyor. İlkokul ve ortaokul binasının bahçesinden geçiyor ve 1931 tarihli, ahşap camiye varıyoruz. Köyün ilk mezarlığı da bu caminin bahçesi imiş. Bahçede yer kalmayınca, Şavşat’ın diğer köylerinde de gördüğümüz gibi herkes evinin bahçesinde bir bölümü mezarlık olarak kullanmaya başlamış. Nerede ise her köy evinin bahçesinde sarı çiçekler ile çevrelenmiş bir veya iki mezar taşı görmek mümkün!
Ahşap caminin alt katında ise küçük bir morg odası var. Muhtemelen karda kışta, köye ulaşımın zor olduğu zamanlarda ölünün ailesi bir araya toplanana kadar geçen sürede cenazeyi burada bekletiyorlar. Bu cami haricinde, köyde 2 cami daha varmış.
Pınarlı Köyü’ndeki cumbalı ve oymalı ahşap evler de çok güzel!
Şavşat Balık Gölü ve Arsiyan Yaylası:
Dağlar arasında bir vaha gibi görünen Balık Gölü 2000 metreden yüksek bir irtifada yer alıyor. Gölün ilerisinde yükselen dağlar Gürcistan sınırına işaret ediyor. Aynı yöndeki Arsiyan Yaylası, Ermenice Gençiyan Yaylası olarak biliniyor. Göl çevresinde rastladığımı köylüler, Arsiyan Yaylası’nı gidip görmek istersek yola erken saatte çıkmamızı öneriyorlar. İki gündür dinlediğimiz tüm hikayelerde olduğu gibi burada da konu dönüp dolaşıp ayıların ne kadar zeki olduğuna geliyor!
Maalesef, gidip dönmek için bizim vaktimiz yeterli değil. Arsiyan Yaylası’na gidemiyor ve yayla göllerini, yüzen adaları göremiyoruz.
Cevizli Köyü ve Tibeti Kilisesi:
Balık Gölü kıyısından ayrılıyor ve Veliköy istikametinde devam ediyoruz.
Cevizli Köyü girişinde yer alan Tibeti Kilisesi (veya manastırı) da yakınlardaki İşhan Manastırı gibi Gürcü dönemi krallar tarafından 10. yüzyıl başında yaptırılmış. Günümüze sadece kilisesi ve bir şapeli ulaşmış yapının kitabesi bulunamış ve önündeki panoda detaylı bir bilgi verilmiyor. Internet üzerinden öğrendiğim kadarı ile, 995 yılında bu kilisede yazılmış olan bir İncil kopyası bugün St. Petersburg Halk Kütüphanesi’nde sergilenmekte imiş.
Osmanlı’nın bölgeye hakim olması ve halkın İslam dinini seçmesi sonrası cami olarak kullanmaya başlanmış. 1885’de düşen yıldırımdan büyük hasar görmüş ve terk edilmiş.
2012 Ağustos ayında ziyaret ettiğimizde kilise, yabani otlar ve çalılıklar arasında bir harebe görünümünde ve önünde çekilmiş filede gençler voleybol oynuyor.
– – o – –
Yarın, Doğu Karadeniz rotamızın son gününde, iki gündür dolaştığımız Şavşat köylerini son bir kez yükseklerden seyredeceğiz. Sonrasında, Çam Geçiti üzerinden Ardahan’a doğru yolculuğumuza devam edeceğiz.
Güncelleme: Şavşat 2015’de Cittaslow ailesine katıldı ve yavaş şehir olarak ilan edildi.
23.08.2012
Tibeti Manastırı dediğiniz yerin adı Tibet Kilisesi’dir. Kim bu şekilde anıyorsa kınıyorum. Adı belli olan bir yerin ismini değişik söylemek tarihe saygısızlık ve ahlaksızlıktır. Ayrıca o kiliseyi Gürcü kral yaptı diye geçmez. Bagratlı kralı yaptırmıştır ki Bagratlılar karışık bir topluluk olup Oğuz ve Kıpçak oldukları konusunda da bilgiler vardır
Merhaba Murat bey,
İfade tarzınızı uygun bulmamakla birlikte paylaşımınız ve ilaveleriniz için teşekkür ederim. Blogumda gezip gördüğüm ve fotoğrafladığım yerler ile ilgili genellikle kaynak göstermeye veya yöre insanın sohbet sırasında anlattığı hikayeleri aktarmaya çalışıyorum.