Hafta sonu tatilini uzatıp dört gün boyunca dağlarına bahar gelmiş Trakya yollarına düşüyoruz. Karadeniz sahiline varmadan önce ilk durağımız Vize olacak. Sonraki günlerde İğneada ve Kıyıköy civarında gezmeyi ve kamp yapmayı planlıyoruz.
Vize merkezinde gezilecek yerler
Vize ilçesi, 2012 yılında cittaslow (sakin şehir) olarak tescillenerek Türkiye’deki 10 sakin şehirden birisi ilan edilmiş (2018 itibari ile). İtalya’dan yayılan ve tüm dünyada 30 kadar ülkede farklı kentlerde tescillen bir kalkınma modeli olan “salyangoz hareketi” küreselleşen dünyada birbirinin kopyası haline gelmiş kentleşme modellerinin aksine kendi doğal kaynaklarının ve değerlerinin farklında olan, temiz çevresi ve misafirperverliği ile yerel değerlerini ziyaretçilerine de tanıtan bir çalışma tarzına teşvik ediyor.
Kahvaltı için Seyir Kahvaltı&Izgara tesisinde mola veriyoruz. Geçmişte belde Belediye Başkanlığı görevini de üstlenmiş Sadık Bey, bize hem çevre hem de sosyal hayat ile ilgili bilgiler veriyor, güzel bir kahvaltı ve sohbet yapıyoruz. Siz de burada mola vermek isterseniz ve kalabalık bir ekipseniz yola çıkmadan rezervasyon yaptırmanız faydalı olabilir.
Vize’yi tepeden seyreden Vize Kalesi’nden günümüze ancak bir burç bölümü ulaşmış. Vize’nin rüzgarına dayanabilirseniz, Hisartepe olarak anılan bu tepeden şehri seyredebilirsiniz.
Kalenin MÖ 72-76 yılları arasında yapıldığı düşünülse de Edirne Müzesi’nde korunan kale onarım kitabesi MS 2. yüzyıla aitmiş. Kale surlarına ve burçlara ait çoğu parça 19. yüzyıl başlarında talan edilerek civar yerleşimlerin inşasında kullanılmış.
Vize merkezine girmeden etrafından dolanıyoruz. 6. yüzyılda yapılmış ve 1450’de fetih sonrası Süleyman Paşa tarafından minare, minber ve mihrap ekletilerek camiye çevrilmiş 2006 yılında restore edilerek tekrar ibadete açılmış Gazi Süleyman Paşa Camii’ni dışarıdan görüyoruz. Vize Ayasofya’sı olarak da bilinen mabed Bizans sanat tarihi için önemli bir yer tutuyor. Alt katta bazilika, üst katta Yunan haçı plan tiplerinin bir arada kullanıldığı sıradışı mimari Yunanistan bölgesinde Mora yarımadasındaki kilise modelleri ile benzerlik gösteriyor ve Bizans başkenti İstanbul’a yakınlığı dolayısı ile ön plana çıkıyor.
https://www.instagram.com/p/BiG2Fs4hJKi/
Birkaç sokak ilerisindeki Roma dönemi kalıntıları için açılmış kazı alanı ise terkedilmiş görünüyor. Çitler arasında açık bir kapı veya ziyaret sahası göremeyip yola devam ediyoruz. Birkaç basamağını uzaktan seçebildiğimiz antik Tiyatro yapısı 1995-97 yılları arasında yapılan kazı çalışmalarında ortaya çıkarılmış ve Türkiye’nin Trakya bölgesinde şu ana kadar bilinen tek Roma dönemi tiyatrosu imiş. Panoda yazdığına göre, ziyaret ettiğimiz ve devam eden pek çok kazı için söylendiği gibi, burasının da bölgesi için Efes Antik Kenti benzetmesi yapılıyor.
Vize’de bulunan antik Roma dönemi kalıntıları Kırklareli Müzesi’nde görülebilir.
Evciler Göleti
Poyralı – Yenice arasında yol ayrımı olan Evciler Göleti, kamp yapılabilecek adreslerden birisi. Çevresini araç ile dolaşmak mümkün ve geneli tarım arazisi olarak işlenmiş. Ana yola karşıdan bakan yamaç ise, belli ki mesire yeri olarak tercih edilmiş. Çevre temizliği yapıldıktan sonra kamp için uygun olabilir.
Demirköy
Burayı aklımızda tutup öğle yemeği için Demirköy yolunda devam ediyoruz. Yol üstünde hayrat olarak açılmış çeşmelerden su içmelisiniz, oldukça lezzetli. Kamp için yanımıza da alıyoruz. Bölgede bolca traşlanmış tepe ve taş ocağı da görüyoruz; yemyeşil ve oldukça sık orman içinde çirkin geliyor.
Bol virajlı ve yemyeşil bir yolun sonunda karşımıza çıkan Samakof Kır Restoranı’nı kesinlikle öneririz. Şahane manzarası ve usul usul esen rüzgarı ile tam bir keyif noktası. Kasap Erdal Usta aslen Gümüşhaneli imiş ve birkaç kuşaktır buralarda yaşıyorlarmış. Büyük dedeleri Rus – Kafkas Harbi zamanında bu topraklara göçmüş. Bu kadar lezzetli ve kıvamında pişmiş et yemeyeli uzun zaman olmuştu diyebilirim. Aynı miktar için İstanbul’a kıyasla oldukça uygun fiyatlı. Samakof, bölgenin eski ismi.
Sivriler yönünde dönmeden, Sarpdere yönünde devam edebilir ve Dupnisa Mağarası’nı görebilirsiniz. Oldukça dikkat çekici bir doğal zenginlik olan bu mağaranın yolundan daha önce Sarpdere Köyü‘ne fotoğraf çekmeye gittiğimde de geçmiştim. O zaman dönüş saatimiz geçe kalmıştı, bu sefer de mevsim erken olduğu için pas geçiyoruz. Alacaklıyız!
Dupnisa Mağarası yarasaların üreme ve yaşama döngüsü için önemli bir oluşum. Mağara turizme açıldıktan sonra kuruyan üst katları ile halen ıslak olarak korunan yarasaların ev sahibi alt katları ancak 15 Mayıs-15-Kasım arasında ziyaret edilebiliyor. Sadece kuru üst katları görmek isterseniz yılın her mevsimi mesai saatleri içinde ziyaret edebilirsiniz.
Demirköy Fatih Dökümhanesi
Demirköy Fatih Dökümhanesi, bu rotanın olmazsa olmazı. Benzer güzergahta düzenlenen hafta sonu tur programlarında da yer alan bu tarihi durak adeta terkedilmiş. Etrafı çitlerle kapalı ve son tabela 2010’da asılmış. Önündeki kulübede de kimseyi bulamayınca çitleri aşmak istemiyor ve araca dönüyoruz. Bu esnada gelen tur otobüsünün rehberinin yönlendirmesini merak ettim ancak oldukça bakımsız ve adeta terkedilmiş bir durak.
Dökümhane tarihini anlatan bilgilendirme panosuna göre, eski ismi ile Samokocuk bölgesi, Bizans döneminde de demir madeni işletmesi ile bilinirmiş, 1367’de Osmanlıların eline geçmiş. İstanbul surlarını yıkacak top ve gülle imalatı bu bölgede kurulan dökümhane de yapılmış. 15-19 yüzyıl aralarında dökümhane aktif olarak kullanılmış ve 19. yüzyılda, Osmanlı-Rus savaşları sırasında Ruslar tarafında yıkılmış.
1913’de bir İngiliz şirektine 99 yıllığına imtiyaz feshedilene ve dökümhanede üretime son verilene kadar, Demirköy’de üretilen demir İğneada iskelesinden İstanbul’a sevkedilmeye devam etmiş ve bir süre daha İstanbul’da Tophane’nin ve tersanenin ihtiyaçları karşılanmış.
Yakın Türk tarihine bakıldığında, ilk savunma sanayi tesisi olması bakımından önemli bir yapı olan dökümhane, yaklaşık 1o bin metrekare alana kurulmuş. Dönemin tüm teknolojileri ile inşa edilmiş tesiste enerji su kanallarında çalışan çarklar ile üretilmiş ve demirin eritilmesi için gereken yüksek kalorili ısı da meşe ağaçları ile elde edilmiş. Hatta, Fatih Sultan Mehmet döneminde bölgedeki ormanların başka amaçlarla kesilmesi yasaklanmış.
Gece kampta konaklayacağımız için hava fazla kararmadan kamp yerimizi netleştirmemiz gerekir ancak henüz erken saatte olunca sürmeye devam ediyoruz. Not aldığım ikinci adres olan Güneşli Göller bölgesini arıyoruz. Burası için ön araştırma sırasında bulduğum bir GPS koordinatı var ancak oraya giden herhangi bir araç yolu bulamadık. Ormancıların açtığı toprak yol ise kısa bir mesafe gitmemizi izin verdiği için ana yola geri döndük. Yol üzerinden orman içine yürüyüş parkuları için yönlenlendirme tabelaları var ancak orman içinde kamp yeri ararken herhangi bir tabelaya rastlamadık. Yürüyüş turları için çok güzel yerler ama navigasyon cihazınız olmadan veya pusula okuma tecrübeniz olmadan yola çıkmanızı önermem.
Cehennem Şelaleleri kampı
Cehennem Şelaleleri’ne doğru devam ediyoruz. Google maps’in gösterdiği yoldan ormana girdik. Mobil GPS bu esnada çalışmadığı için aracımızı mümkün olduğunca kenara çekip sezgisel olarak oldukça engebeli toprak yolda yürümeye devam ettik. Yoldaki taşlar güneş ışığı vurdukça değerli taş gibi parlamaya başladı. Toprak yolun pırıltısı bana Milas’da Çomakdağ Köyü‘nü hatırlatıyor. Birkaç yüz metre rampayı indiğimizde küçük bir meydana ve büyükçe bir çukura denk geldik. Topraktaki silisyum çukurda kaymak gibi bir tabaka yapmış.
Meydanda bir direğe çakılmış tabelanın gösterdiği yönde, su sesini takip ederek çağlayanı görene kadar dik bir patikadan aşağı indik.
Sık ağaçlar ve kökler arasından, Internette karşıma çıkan fotoğraflardaki taşlık alana inecek bir yol bulamadık ve tepeden görebildiğimiz kadarı ile de şelaleye giden su oldukça sığ idi. Ağaçlar arasından birkaç genç ve bir küçük çadır seçebildim ki malzemeleri bu rampadan oraya kadar taşıyabildikleri ve çağlayan sesi ile geceyi geçirebildikleri için tebrik ederim.
Arabayı bıraktığımız yere dönene kadar kan ter içinde kaldık. Üstümüzü değiştirip buradaki ormanlık arazide kampımızı kurduk.
Biz akşam üstü çay demlemiş içerken şelaleyi görme umudu ile yola çıkmış ama kaybolmuş bir kaç genç daha geldi ama yürüme mesafesini göze alamayıp araçları ile geri döndüler.
Ana yola birkaç yüz metre mesafede olmamıza karşın ormanın sessizliğini ara sıra bölen egzoz sesleri dışında ertesi gün kamptan ayrılana kadar sadece kuş seslerini ve rüzgarı dinledik, kitap okuduk ve sohbet ettik. Gün batımının ardından, hava iyice serinledi ve dolunay ağaçların arasında yükselmeye başlamışken biz de toparlanmaya başladık. Gece uzaklardan birkaç çakal sesi geldi ama kısa sürede buluşup uzaklaştılar. Güzel bir uyku uyuduk.
Kamp kurduğumuz bölgede herhangi bir su kaynağı veya tuvalet bulunmuyor. Kamp için malzeme ihtiyaç listenizi yola çıkmadan önce tamamlamanız gerekir.
Oldukça sık bir meşe ormanında uyuduk ve kuş sesleri ile uyandık. Burada ağaçlar o kadar sık ve bir yandan da yere düşen palamutlardan yenileri filizlenirken gökyüzünü görmek adeta imkansız. Bu kadar ağaın arasında bolca tırtıl ve internetten öğrendiğim kadarı ile yeşil meşe bükücüsü türlerine bolca rastladık. Çadırın, masanın ve çantaların üzerinde gezinen meraklı tırtılların altısı önde altısı geride ayakları ile büküle büküle gidişleri seyirlik.
Kahvaltıdan sonra orman içinde kısa bir yürüyüş yapıyoruz. Kimi ağaçların gövdesini mavi, kimini de kırmızı renk ile çizmişler. Üzerinde çift çizgi olanlar da kesilmiş ve belli noktalarda biriktirilmiş. Yol boyunca gördüğümüz tabelalardan anladığımız kadarı ile bu civardaki ormanlarda gençleştirme çalışması yapılıyor. Kızılağaç yönünde de bir orman deposu işletmesi var.
Biraz da keyif yapalım derken kampı toplamamız öğle saatini buldu. Bugünkü rotamız İğneada longoz ormanlarına uzanacak.
Güncelleme:
2019 Sonbaharında kamp kurmak için bölgeye tekrar gittik. Üç gece konakladığımız orman kampı ve Cehennem Şelaleleri gezi deneyimimizi bu blogda anlattım.
28.04.2018
3 thoughts on “Sakin şehir Vize ve Demirköy”