Bu sabah Gito Yaylası‘nda uyandık, Badara Yaylası‘nda kısa bir mola verdik. Yoğun sis nedeni ile Huser Yaylası yolundan geri döndük ve 2420 metrede, Avusor Yaylası‘na misafir olduk. Güneşin kaybolması ile aşağıya iniyoruz. Bu gece 1400 metre rakımlı alt yaylada, Ayder Yaylası’nda bir otelde konaklayacağız.
Ramazan Bayramı tatilinin de son günü olması sebebiyle yayla yolunda yoğun bir trafik var. Tur otobüsleri çift taraflı park etmiş ve yaylaya girmek veya yayladan ayrılmak isteyen özel araç şoförleri epey gerilmiş, sürekli kornaya basılıyor. Bu yaylaya iki sene önce geldiğimde yaylada ufak tefek inşaatlar ve düzenleme çalışmaları vardı. Gelen giden yabancıdan bunalmış yaylacılar, evlerinin camlarına “burası otel değil” yazılı kağıtlar asmışlar, soranlara “asfalt gelir, yayla biter” diye dertleniyorlardı.
İki sene sonra ise, ufak tefek inşaatlardan sonraya betonerme binalar çıkmış ve ağaçlar arasından yürüyerek ulaştığımız yayla evleri nerede ise görünmez olmuş. Yapılar arasından zorlukla seçilebilen Gelintülü Şelalesi bile mahsunlaşmış ve kurumuş sanki!
Otele gidip üstümüzü değiştirdikten sonra sütlaç yemek için çarşıya çıkıyoruz. Hangi restorana sorsak, müşterilerine yetişebilmek için dört dönen genç garsonlar sütlaç kalmadığını söylüyor. Akşam yemeği saati gelmeden yaylada sütlaç bitmiş.
İki sene önce derenin tam da kenarında bir restoranda su ve yağmur sesi birbirine karışarak tatlılarımızı yemiş ve restoranın sahibi ile de sohbet etmiştik. Pasta ve tatlı yapmayı dedesinin Ruslardan öğrendiğini, pastacılığın Osmanlı’ya da Ruslardan yayıldığını anlatmıştı. Aynı yerde şimdi oturacak yer yok maalesef.
Gençler, yolda kurdukları bir stantta ceviz kabuğu takılarak yapılmış yerel bir oyuncağı hem tanıtıyorlar hem de satıyorlar. Çağatara isimli bu oyuncak bir çeşit yo-yo’ya benziyor. Ceviz kabuğunun içinden gelen ip doğru hızda çekildiğinde tepesindeki pervane de hızla dönüyor. Üst üste iki ceviz konursa sesi daha güzel olurmuş.
Haşlanmış mısır yiyoruz ama İstanbul’da yediğimiz mısırlardan pek de farklı gelmiyor bize. Sabah, yayladan inerken yol üstünde adığımız süt mısırların tadını bulamıyoruz.
Ayder Yaylası kaplıcaları ile de ünlü. Eski ve yeni kaplıca olarak iki tabela var. Cadde üstündeki yeni kaplıca imiş ve bize de orayı öneriyorlar. Otele dönmeden uğruyoruz. Hamam ve havuz gece saat 23’e kadar açıkmış. İçerisi çok kalabalık görünüyor. Otelde de aynı şifalı suyun geldiğini öğrenip hamam sefasından vazgeçiyoruz. Sağlık turizmi için de önerilen bu kaplıca tesisinde spor aletleri ve masaj salonları da var.
İki sene önce geldiğimde Kadriye teyze ile sohbet etmiş ve fotoğraflarını çekmiştim. Kışları İzmir’deki yanına gittiğini söylemiş ve mektup adresi vermişti. En son fotoğraflarını gönderdiğimde, telefon ile haberleşmiştik. Yaylaya gelmişken ziyaret edeyim istiyorum ama bu sefer vakit yetişmiyor.
Akşam yemeği için bir araya geldiğimizde Huser Yaylası’na yürüyerek çıkmış arkadaşlarımızın döndüğünü görüyoruz. Aşağı inerken bir araca denk gelmişler ve Ayder’e kadar kolayca gelmişler. Sis ve yağmur altında fotoğraf çekememişler ve oldukça da yorulmuşlar. Işıldayan gözleri, bize yorulduklarına değdiğini anlatıyor.
Sabah erken uyanıyorum. Kahvaltı saatinden öncedan önce biraz yaylada dolaşmak ve yayla evlerinin olduğu mezarlık çevresine kadar yürüyüp bir kaç fotoğraf çekmek istiyorum. Ancak her fotoğraf karesinin içine giren araç kalabalığından ve çeşit çeşit otellerin alacalı reklam panolarından gözlerim yoruluyor ve otele elim boş dönüyorum. Yol üstünde “Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı” tarafından desteklenen proje panoları görüyorum. Her gittiğimiz yaylada veya köyde sohbet ettiğimiz insanlardan belediyelerin, kaymakamlığın turizme desteği ile ilgili farklı yorumlar duyuyoruz. Umarım Ayder Yaylası’ndaki proje süreci tamamlandığında bugün gördüğümüz karmaşa ve kirlilik mazide kalmış olur!
Arkadaşlarımla sabah saat 7’de restoranda buluşuyor ve kahvaltı yapıyorum. Doğu Karadeniz yayla gezimiz, Çoruh Vadisi’nin devamında Artvin yaylalarına doğru devam ediyor. Bugün Çoruh Vadisi boyunca yola devam edecek, Yusufeli köylerini ve İşhan Manastırı‘nı ziyaret edeceğiz.
21.08.2012
hocam eline sağlık güzel bir paylaşım olmuş 🙂
teşekkürler