Bu sene İstanbul’da kış kendini pek göstermedi. Buna rağmen grip salgınından payımıza düşeni aldık ve yılın ilk aylarını evde geçirdik. Kış bitmeden, kocakarı soğukları gelmeden kamp yapma ve kar topu oynama hevesindeyiz! Mart başına denk gelecek olan 3. cemre ve Mart fırtınaları öncesinde, güzel günleri değerlendirmek için plan yapıyoruz. Bolu Aladağlar çevresine göre alçakta kalan ve kış şartlarında nispeten kolay olabilecek Düzce yaylalarına doğru gideceğiz. Aklımda Pürenli Yaylası var!
Rota Planlama
Yaz mevsiminde oldukça popüler ve kalabalık olan bu yayla rotasına ilk kez gideceğiz ve meraktayım.
Rotamızı, Balıklı – Pürenli – Hera – Derebalık ve bir ihtimal Torkul Göleti ve Yaylası şeklinde araştırdık. Bir kaç yıl önce, uzun bir tatil başlangıcında Torkul Göleti kıyısında kamp kurmultuk ancak pek hoş hatıralarla ayrılmamıştık. Belki bu kez, yaylada kamp kurar ve balık tutmak için gölet kıyısına inebiliriz.
Kış mevsimde iklim şartları nasıldır, bu mevsimde gölette balık yetişiyor mu veya göl buz tutmuş mudur bilmiyoruz.
Rota planlaması yaparken öncelikle wikiloc uygulamasını kullanıyorum. Doğa şartlarındaki gerçekler ile uydu fotoğraflarına göre çizilmiş haritalar her zaman örtüşmeyebiliyor. Haritada toprak yol olarak görünen bir sapak aslında araç için değil de yaya için uygun bir patika olarak karşımıza çıkabiliyor.
Araştırırken bölgenin rakımına, eğimine, dağlık-düzlük oluşuna ve haftalık hava durumuna dikkat ediyorum. Geçmiş yıllarda aynı mevsimde bölgeden geçmiş kullanıcıların eklediği fotoğrafları inceliyorum.
Pürenli Yaylası
Günlük şehir koşuşturmacasında, her ne kadar küresel ısınmaya ve kuraklığa adapte olmaya çalışsak da günün sonunda doğa takvimi işliyor.
İlk cemrenin ardından, İstanbul’un bahar havası ile ısınırken, kenti basan sisin altında Bolu yönünde ilerliyoruz. Yol boyunca ve tırmanmaya başlayana kadar çevrede hiç kar görmüyoruz maalesef. Köy yollarından geçerken ancak dağların doruklarında yer yer beyazlıklar var.
Gün ortasında, güneş tepeye ulaşmışken Balıklı Yayla yolunda kar ve buzlanma kendini gösteriyor. Yola, zincir takarak devam edeceğiz ama gel gör ki teoride olur zincirlerin iki ucunu pratikte denk getiremiyoruz. Şansımızı zorlamadan Pürenli Yaylası’na sapıyoruz.
Yayla, sakin görünüyor. Göl donmuş durumda ve gölgeler de kar yığılmış. Göl çevresi kar suyuna doymuş ve kamp için uygun görünmüyor. Evler ile orman arası düzlükler ise çöp yığını ile başbaşa bırakılmış.
Pürenli Yaylası’nda birkaç fotoğraf çekip yola devam ediyoruz. Sağ tarafta Hera Yaylası’na giden yol balçık olmuş ve ilerisi de karlı görünüyor. Soldan, tekrar Balıklı Yaylası’na doğru bir toprak yol ayrılıyor. Yolun solunda OGM binası görünüyor. Sapak başında şahıs ve özel araç girişine kapalı olduğu yazan bir tabela dikilmiş.
Sapmadan yola devam ediyor ve yaylaya bir km kadar uzakta, öğle güneşinde ısınmış bir düzlükte kamp kuruyoruz. Çevredeki çöplerden anlaşılıyor ki, yaz zamanı piknikçiler tarafından tercih edilen bir yerdeyiz.
Kampta vakit nasıl geçiyor?
Kamp yerimizi belirledikten sonra çadırlarımızı nereye kuracağımızı belirliyoruz. Burada 3-4 gün kalmayı planladığımız için vaktimizi nispeten konforlu geçirmek istiyoruz. Gece uyumak ve rüzgarlı, yağışlı havada içeride vakit geçirebilmek için iki çadır kuracağız. Gece ayazından sonra güne ıslak başlayacak olan çadırların güneş ile bir an önce kuruyabileceği ve birbirlerine gölge olmayacağı yerler seçiyoruz.
Yerleşimin tamamlanması ve çayın demlenmesi bir saat kadar sürüyor. Karşımda paryalan güneş git gide içimi ısıtyor. Öğleden sonra yapacak bir işimin olmadığını, bir yere yetişmem gerekmediğini ve telefonun çekmediğini farkediyorum. İstanbul kaosundan sıyrılmanın verdiği huzur ile çadıra gidiyor ve şekerleme yapıyorum.
Uyandığımda, ateş yakılmış ve çadırdan TRT Nağme ezgileri yükseliyor. Gün batmadan akşam yemeğimizi yiyor ve ortalığı topluyoruz.
İlk gece gökyüzü oldukça parlak ve gökte yüzlerce yıldız var. Belli ki gece ayaza çekecek. Ay son dördün evresinde ve henüz karşımızdaki dağı aşıp da görünmedi. Derece -2’yi gösteriyor ve fazla üşümeden yatıyoruz.
Yaylada ikinci ve üçüncü günlerimizde gökyüzü parçalı bulutlu seyrediyor. Güneş bir görünüp bir kayboluyor. Sıcaklık gün ortasında, güneş belirdiğinde 15 dereceye kadar çıksa da öğleden sonra, güneşin meydandan çekilmesi ile hızla düşüyor. Neyse ki rüzgar nerede ise yok diyebiliriz ve estiğinde de güneyden geliyor.
Gündüzleri ormanda gezdik İçerilerde kuru dallar ve devrilmiş ağaçlar var. Yakacak ihtiyacımızı bu şekilde karşıladık. Güneş, saat 18 olmadan arkamızda kalan tepenin ardında kayboluyor. Öğleden sonra, fazla geç kalmadan ateş yaktık.
Geceleri ise soba başında oturup sohbet ettik. Rüzgar çıkarsa çadır içinde oturup masa oyunları oynadık. Radyoda saat başı ajans bültenlerini dinledik.
Yabani bitkiler ve yaban hayatı
Mart gelmiş, kar erimeye başlamış. Tam da zamanı diyorum ama köşe bucak aradığım mart mantarını (Hygrophorus marzuolus) bulamıyorum. Muhtemelen bu rakım için henüz erken.
Ormanda kimi asırlık kimi genç ladin ve kayın ağaçları görüyoruz.
Gölgeler halen kar altında iken güneş gören açıklıklarda sular yürümeye, küçük menderesler halinda akmaya başlamış. İlk gün tomurcuklarını gördüğüm evvelbaharlar (Primula vulgaris) biz ayrılmadan açıp kabarıyor. Açık alanlarda bolca, soğuk hava seven mor sıklamaneler (Cyclamen coum) dağılmış. Bu güzel çiçekler insanlar için zehirli iken yaban domuzları tarafından çok sevilirmiş. Yakınlarımızda bir iz görmedik. Ancak bir gün gezerken 100 metre kadar ötemizde gece yatıp yuvarladığı yer besbelli idi.
Orman zemini kalın bir yaprak tabakası ile kaplı iken pek fazla iz görmedik. Karın henüz erimemiş olduğu bir gölgede geyik adımları gördük. Son gün de çadırı toplarken ormandan bir kaç kez kükreyen sesini duydum. Derinlerden gelen ses yavaşça uzaklaştı. Doğada ses ile mesafe tayini yapabilmek bir acemi için çok zor. Ses dalgaları, açık alanda önüne bir engel çıkana kadar ilerliyor ve rüzgar ile farklı yönlere, farklı şiddette taşınabiliyor.
Eve dönüş
Yaylaya tırmanırken, hava durumu hafta sonu için yağış gösteriyordu. Son iki günkü duruma baktığımızda da Cumartesi sabahı yağmura uyanmamız uzak bir ihtimal görünmüyor.
Önceki kış kamplarımızda deneyimlediğimiz üzere, eve dönüşte ıslak çadırları tekrar kurup kurutmak çok zor oluyor. Bu nedenle kampın son gününde ıslanmak istemiyoruz.
Önümüzdeki iki gün için iki alternatifimiz var. Eğer sabah ıslak uyanırsak kampa devam edeceğiz ve güneşin çıkmasını bekleyeceğiz. Eğer kuru uyanırsak da riske girmeyecek ve eve döneceğiz.
Cumartesi sabahı güneşli bir güne uyandık. Eşyalarımızı topladık ve güzel bir kahvaltı yaptık. Pürenli Yaylası’na gittik. Bir kaç gün önce tamamen buz kaplı olan gölet kıyıları erimeye başlamış bile. Çevrede biraz dolaşıp fotoğraf çektik.
Öğle yemeği için Sülüklü Göl yolu başında Soydan Alabalık’da mola veriyoruz. Buraya daha önce Sülüklü Göl kampına çıkarken gelmiştik. O gün, Mayıs ayı olmasına karşın hava çok soğuktu ve soba başında içtiğimiz bir demlik çayın keyfi aklımızda kalmıştı. Bu kez, hava güneşli ve bahçede oturuyoruz. Balıkların lezzeti ve çayın demi yerli yerinde, ne güzel!
Anılarımızı bir kez daha yad ediyor ve İstanbul’a dönüyoruz.
Hava durumu, Pazar akşamı itibari ile yağmur ve gelecek hafta içinde iki günü karlı gösteriyor. Belli ki takvim işleyecek ve Mart kapıdan bakacak!
28.02-02.03.2024