Ana sayfa » New York, New York
Brooklyn Köprüsü

Yeni yılın ilk hafta sonunda, Boston’da yaşayan iki arkadaşımla beraber Boston’dan New York City’ye gidiyoruz. Şehir, bağlı olduğu eyalet ile aynı ismi taşıdığı için sonuna “city” eklemesini alıyor: nam-ı değer NYC! Big Apple!

Bu sene, hava durumu mevsim normallerine göre ılıman geçiyor olsa da, İstanbul şartlarına göre soğuk ve karanlık! Kış saati uygulaması nedeni ile güneş 16:30 civarında gözden kayboluyor ve ardından hava hızla soğuyor. Gün boyu giydiğimiz termal kıyafetler, eldivenler ve  kulaklarımıza kadar örten bere vazgeçilmezlerimiz oluyor. Şehirde kısa sürede keyifli vakit geçirmek için hava durumunu kontrol ediyor ve harita üzerinde iki günlük bir rota hazırlıyoruz.

New York’a ulaşım ve New York’da konaklama:

Boston-New York arası yaklaşık 350 km ve tren ile 4 saat sürüyor. Tren yolculuğu, diğer bir seçenek olan otobüs yolculuğuna göre çok daha konforlu olmak ile birlikte pahalı bir ulaşım yöntemi. Yolculuktan bir kaç gün öncesinde aldığımız, Cuma akşamı gidiş – Pazar akşamı dönüş saatlerindeki biletler için kişi başı 200 USD ödedik. Otobüs alternatifini, hareket saatini ve güncel fiyatları araştırmadım ancak tek yön 30 USD civarında olduğunu duymuştum.

New York’da Manhattan bölgesinde konakladık ve otel seçimini, Booking rezervasyonu sırasında önerilen indirimli fiyatları, müşteri memnuniyetini ve otelin turistik noktalara yakın konumuna göre yaptık. Üç kişilik odada, iki gece için, kişi başı 108 USD ödedik ve genel olarak memnun kaldık. Şehirde doya doya gezecek kadar vaktiniz var ise, metro durağına yakın olduğunuz sürece, farklı bir lokasyonda daha uygun alternatifler bulabilirsiniz. Uyumayan şehirde, metro hatları 24 saat çalışıyor ancak sefer sıklığı ve rotalar kontrol etmenizi öneririm!

Metro - 33. Sokak
Metro – 33. Sokak

New York’da bir hafta sonu rotası:

Cuma akşamı mesai çıkışında, saat 18:45 treni ile Boston South Station’dan yola çıkıyor ve gece yarısı olmadan Manhattan Penn Garı’na varıyoruz. Kalabalık caddelerde fazla oyalanmadan yürüyerek otele gidiyor ve odaya yerleşiyoruz.

Tahminlere göre, Cumartesi günü öğle saatlerine kadar yağmur ve sis bekleniyor. Bu nedenle, şehir ile özdeşlemiş gökdelenlere tırmanmayı ve feribot ile Hudson Nehri’ne açılıp Özgürlük Heykeli’ni seyretmeyi Pazar günü için planlıyoruz.

Kapalı bir Cumartesi sabahında ben otelde ikram edilen kahvaltılık gevrek menüsü ile hızlı bir kahvaltı yaparken vatan hasreti çeken arkadaşlarım doğruca şehrin en ünlü caddesi 5. Cadde üzerindeki Simit Sarayı’nın yolunu tutuyor. Kahvaltının ardından haritalarımızı açıyor ve günün ilk durağı için cadde üzerindeki Halk Kütüphanesi’ne gidiyoruz. En az Boston’daki kadar estetik bir mimariye sahip kütüphanenin salonlarını gezmek istiyoruz ancak henüz açılmamış. Kütüphanenin arkasındaki Bryant Park’da buz pateni kayan çocukları seyrederken yağmur çiselemeye başlıyor. Şehrin en önemli ve renkli meydanı Times Square’a gidiyoruz.

Meydanlar konusunda genelde hayal kırıklığı yaşıyorum. İstanbul‘da Taksim Anıtı’nı  ilk kez gördüğümde veya Londra’daki Piccadilly Circus’a gittiğimde beklediğimden daha küçük meydanlarla karşılaşmıştım. New York’un en meşhur Times Meydanı’nda ise beni, geniş bir meydan yerine cadde ve caddeyi kesen sokaklar arasında kalmış geniş bir kaldırım ve köşe başında oturup dinlenmelik basamaklar karşılıyor. Çevrede o kadar çok reklam panosu, ışık ve ışıltı var ki, ne tarafa baksam şaşırıyorum!

New York - Times Square
Times Square – New York

Yağmur hızını biraz olsun kesene kadar kalabalığa karışıp birkaç mağaza geziyoruz. Haritada işaretlediğimiz bir sonraki durak için metro (subway) ile High Line Park’a gideceğiz. Adanın güney batısında kalan ve 10. Cadde’ye paralel uzanan bu parka ulaşmak için, Times Meydanı’ndaki duraktan (42. Sokak) metroya bindik ve W14. Sokak’da inip batıya doğru yürüyoruz.

Metro bileti için 1 USD kart ücreti ödeyerek tekrar doldurulabilir birer metro kartı aldık ve her bir karta 10 USD yükleme yaptık. Kart ile tek biniş metro ücreti 2,5 USD. Turnikeden geçerken kartta kalan bakiyeyi kontrol edebilir ve bitmesi durumunda kart makinalarından tekrar yükleme yapabilirsiniz. Kart makinalarında kredi kartı ile veya nakit olarak ödeme yapabilirsiniz. Turnikelerden dışarı çıkmadığınız sürede, tek kontör ile farklı trenlerde aktarma yaparak istediğiniz noktaya gidebilirsiniz. Metroya binmeden önce hatları gösteren detaylı bir metro haritası edinmeniz veya offline uygulamayı telefonunuza yüklemeniz faydalı olacaktır. Örneğin, aynı güzergahta giden bazı trenler sadece bazı duraklarda duruyor ve inmek istediğiniz durak için aslında bir üst katta duracak treni beklemeniz gerekiyor olabilir!

Metro haritası ilk başta biraz karışık geliyor ama sanıyorum Manhattan’da kaybolmak nerede ise imkansız! Kuzey-güney yönünde uzanan caddeleri 5. Cadde’ye göre doğu-batı yönünde sıralanmış sokaklar kesiyor. Tüm caddeler ve sokaklar ise sadece doğu-batı (West – East) ve bir sıra numarası ile anılıyor.

10. Cadde
High Line Park’dan 10. Cadde manzarası (nam-ı değer “death road”)

High Line Park, bölgede yaşayan halkın terkedilmiş tren yolunu sahiplenmesi ile organize edilmiş ve Fransa’daki benzer bir parktan esinlenerek tasarlanmış bir yürüyüş parkı. Güzergah üzerinde modern sanat eserleri görebilir, aralarından geçtiğiniz duvar resimlerini hayran hayran seyredebilirsiniz. Toplam 2,3 km uzunluğundaki parka birkaç farklı noktadan giriş-çıkış mümkün!

Dağlık bölgeden geçen tren yolu hattının kullanım dışı kalması ile bölgede 2006 yılında park inşası başlamış. Etap etap hayata geçirilen proje etrafındaki bölgeyi de canlandırmış ve bölgenin emlak değeri hızla yükselmiş. Yaklaşık beş yıldır halka açık olan park güzergahından yılda 5 milyon ziyaretçi geçiyormuş.

Yerden bir kat kadar yüksekte, çevrede devam eden şantiyeleri ve 10. Cadde trafiğini seyrederek parkın büyük bir bölümünü kat ediyoruz.

Bugün, Hudson Nehri tarafında görebildiğimiz manzara kasvetli ve hava soğuk. Yaklaşık iki hafta sonra, bu yazıyı hazırlarken parkın internet sayfasını kontrol ettiğimde, parkın rüzgar nedeni ile kapalı olduğunu görüyorum. Yola çıkmadan güncel duyuruları ve etkinlik takvimini kontrol etmekte fayda var!

Yürüyüş bantı boyunca sıralanmış şezlonglara ve banklara bakılırsa, High Line Park özellikle yaz aylarında oldukça popüler ve eğlenceli bir yer olmalı!

Imagine - Central Park
Imagine – Central Park – Strawberry Fields

Biz park içinde kuzeye doğru yürüyor ve İspanyol tarzı inşa edilen bir meydanda yol seviyesine iniyoruz. İlk gördüğümüz cafede birer kahve içip ısınırken bir sonraki durağımız içinde haritayı tekrar önümüze açıyoruz. Havanın öğleden sonra açmasını bekliyorduk ama belli ki tahminler tutmayacak. Yağmur ara ara duraklasa da yağmaya devam ediyor!

Öğle yemeği için önce Central Park içindeki bir kafeyi gözümüze kestiriyoruz ve metro ile Central Park’a gidiyoruz (W72. Sokak). Strawberry Fields alanından geçiyor ve kafeye gidiyoruz ama boş yer yok. Batı tarafına geri dönüyor ve ikinci alternatife doğru geze geze gidiyoruz. W69. Sokak’dan geçerken sanki Boston’da Public Garden’dan çıkmış Beacon Hill’de dolaşıyormuşum gibi hissediyorum. Geniş bir sokak ve her iki tarafta da cumbalı tuğla evler var. Broadway Caddesi’ne geldiğimizde, beyaz masa örtüleri ve şık bir havası olan bir İtalyan restoranında mola veriyoruz ve özellikle benim TL bütçemi aşan lezzetli bir yemek yiyoruz (Sole Bistro Italiano).

W77. Sokak’daki bit pazarına gitmek üzere Broadway Caddesi’nde yürümeye devam ediyoruz. Maalesef bugün kapalıymış! Doğal Tarih Müzesi’nin önünden geçip Central Park’a geri dönüyoruz.

Manhattan’ın tam da ortasında bir vaha gibi kalan bu park 19. yüzyıl başlarında hastalık saçan bir bataklık alanmış. Şehir komisyonu bölgeyi nasıl ıslah edeceğini düşünürken bir yarışma düzenlemiş. 1857’de hayata geçirilen proje, peyzaj mimarisi alanında her zaman örnek gösteriliyormuş. Park içindeki turist merkezlerinden detaylı bir harita edinebilir, dağınık şekilde yerleştirilmiş etkinlik ve gösteri alanları, göller, buz pisti, beyzbol sahası gibi noktalara rahatça gidebilirsiniz.

Alice in Wonderland - Central Park
Alice in Wonderland – Central Park

5. Cadde boyunca güneye doğru yürümeye devam ediyoruz. Gün batımı ile birlikte caddede rengarenk ışıklar hakim oluyor. Rockfeller Binası’nın tam karşısındaki bina cephesinde başlayan ışık ve müzik şovu bu saatlerde tüm meraklı gözleri üzerine topluyor.

Akşam yemeği için W45. Sokak’da, otelin hemen yanındaki Türk Akdeniz Restoranı’na gidiyoruz. Tüm gün üşüdükten sonra sıcak ve lezzetli bir tabak mercimek çorbası içmek  iyi geliyor! New York City’de 200 kadar Türk restoranı varmış. Bize hizmet eden Soner Adanalı, dil öğrenmek için gelmiş ve bir kaç aydır da burada çalışıyormuş. Özellikle öğle yemeğinde çok kalabalık olduklarını, müşterilerinin genellikle çevredeki işyerlerinde çalışan Amerikalıların ve farklı ülkelerden gelmiş turistlerin olduğunu anlatıyor.

Güzergah ve konum kaydı, farklı kullanıcıların kaydettiği alternatif rotaları araştırmak için wikiloc uygulamasını kullanıyorum. İlk günün sonunda, yürüyerek ve metro ile toplam 22 km yol almışız.

Ground Zero sokakları
Manhattan – “Ground Zero” sokakları

New York’da ikinci günümüze Simit Sarayı’nda yaptığımız kahvaltı ile başlıyoruz. 

E42. Sokak’daki dünyanın en büyük gar binasına giriyor ve buradan metro ile adanın güneyine gidiyoruz. Grand Central Terminal’de toplam 44 peron ve 67 farkı ray hattı varmış. Güneş şehri henüz yeterince parlatmıyor ama yağmur kesilmiş durumda. Günün ilk görevi olarak Hudson Nehri’ne açılacağız.

Feribotların hareket noktası Battery Park’a şehir içinden ücretsiz ring otobüs seferleri de gördük (55 numara) ama tam olarak hangi duraktan hangi saatte geçer bilmediğimiz için metro ile Bowling Green durağına gidiyoruz. Feribot iskelesine giden yol üzerindeki Charging Bull veya diğer bir deyişle “Wall Street Boğası”nın başında uzayıp giden fotoğraf sırasını pas geçip yürümeye devam ediyoruz. Tüm maliyeti sanatçı tarafından karşılanarak şehre “hediye edilmiş” ve borsa piyasasındaki yükselişi simgeleyen Boğa heykelinin hayalarını avuçlarken fotoğraf çektirmek hayli popüler!

3 ton ağırlığındaki heykel, 1987 ekonomik krizi sonrası Amerikan halkının ne kadar güçlü olduğunu göstermek amacı ile herhangi bir izin alınmadan, bir gece kentin finansal merkezi Wall Street yakınlarında bir köşe başına yerleştirilmiş ve turistik bir hal alınca da kalıcı olmasına karar verilmiş.

8 Mart 2017’de, dünyada kadın yönetici sayısının azlığı ve cinsiyet eşitliğine farkındalık yaratmak amacıyla yapılmış “Fearless Girl” heykeli ise, yine ansızın bir şekilde Boğa heykelinin karşısına dikilmiş.

Boğa’nın tasarımcısı, İtalyan heykeltıraş, “Korkusuz Kız heykeli boğaya saldırıyor” diyerek telif hakkının ihlal edildiğini öne sürmüş. Ancak New Yorklular Korkusuz Kız’ın olduğu yerde kalmasını isteyince, heykel 2018 sonuna kadar Boğa’nın karşısında kalmış. Yaklaşık 1 metre boyundaki Korkusuz Kız, bugün New York Borsası binası önüne taşınmış ve Boğa’nın karşısındaki yerine kaldırıma bir plaka çakılmış.

Wall Street civarında New York Borsası binası ve tüm dünya diplomasisine yön veren Birleşmiş Milletler organizasyonun Genel Merkez binası görülebilir.

Hudson Nehri ve Manhattan manzarası
Hudson Nehri ve Manhattan manzarası

Atlas Okyanusu ile Hudson Nehri arasında kalan bu topraklara ayak basan ilk Avrupalılar, 16. yüzyılın başında Fransız donanmasındaki kaşifler olmuş. Şehirleşme ise, 1615’de Hollandalı tacirlerin bölgeye yerleşmesi ile başlamış. Manhattan Adası için, yerli halka bugünün parası ile 1000 USD karşılığında bir bedel ödenmiş. Bir süre sonra diğer komşu şehirler gibi “New Amsterdam” da Birleşik Krallık’ın himayesine geçmiş ve İngiliz komutanın ismine ithafen “New York” olarak anılmaya başlamış. New York, 1778’de ABD kurulduğunda ilk başkent ilan edilmiş ve iki yıl süre böyle kalmış.

Kurulduğu günden bu yana umut vadetmiş şehir aynı zamanda, ABD’de kölelik düzenine karşı çıkan ilk şehirlerden birisi olmuş. Kölelik uygulaması, ekonomisi sanayiye dayanan Kuzeyliler için kabul edilemez iken tarım ekonomisini geleneksel yöntemlerle devam ettirmek isteyen Güneylililer için vazgeçilmezmiş. 1861’de patlak veren ve dört yıl süren Amerikan İç Savaşı neticesinde kölelik tüm ülkede kaldırılmış.

19. yüzyıl başına gelindiğinde ise, şehir yeni dünyaya göç hareketinin kabul noktası olmuş. 1892-1954 yılları arasında 12 milyondan fazla göçmen Hudson Nehri üzerindeki Ellis Adası’nda yapılan sağlık kontrolü ve bekleyiş sonrasında ülkeye kabul edilmiş. Adadaki Göç Müzesi’nde, dünyanın diğer ucundan Amerikan rüyasına dahil olmak için gemilerle gelen insanların fiziksel kontrollerin yapıldığı bekleme salonlarını, yatakhaneyi ve o günlerden kalmış eşyaları ve kayıtları görebilirsiniz. Adaya giden feribotlar için Battery Park’daki terminalde biletalabilirsiniz. Aynı bilet ile Özgürlük Heykeli’nin bulunduğu adaya da gidebilir ve heykelin ayak ucuna kadar tırmanabilirsiniz. Bir kaç dolar fark ile heykelin taç kısmına çıkmak da mümkün ancak daha önce güvenlik nedeni ile izin verilmeyebildiğini de okumuştum (21,5 USD). Son bir kaç haftadır ülkede hükümetin kapalı olması nedeni ile (shot-down) ulusal müze ve hizmetlerde aksaklık yaşanabilmekte. Bu nedenle, plan yaparken güncel durumu resmi internet sayfasından kontrol etmekte fayda var!

Kocaman binaların arasından geçerek dosdoğru sahile yürüyoruz. New Jersey eyaleti ile sınır komşusu olan Staten Island’a giden feribot kış tarifesine göre yarım saatte bir hareket ediyor ve ücretsiz! Yolcuların büyük çoğunluğu bizim gibi Özgürlük Heykeli’ni görmek isteyen turistler olduğu için gidişte feribotun sağ tarafı, dönüşte ise sol tarafı epey hareketli oluyor.

Denize açıldığımızda rüzgar daha da artıyor ve çoğu yolcu tek bir kare fotoğraf ile yetinip içeri dönüyor. Kameramı mümkün olduğunca sabit tutmaya çalışarak birkaç kare yakalamaya çalışıyorum.

Kuruluşunun 100. yılı anısına, 1886’da Fransa tarafından ABD’ye hediye edilmiş olan bakır heykel, 1984’de Unesco Dünya Mirası listesine alınmış. Heykelin sağ elinde bir meşale ve sol elinde de bir hitabe tutuyor. Hitabenin üzerinde, Bağımsızlık Bildirgesi’nin imzalandığı 4 Temmuz 1776 tarihi kazınmış. Heykelin tacındaki yedi köşe, dünyadaki yedi kıtayı simgelermiş.

Özgürlük Heykeli
Özgürlük Heykeli

Şehrin “unutulmuş bölge”si olarak bahsedilen adada gezip görülecek bir durak bulamadım. Hazır buraya kadar gelmişken, uzun bir yaz gününde en azından sahilinde bir tur atmak keyifli ve manzaralı olabilir. Feribot iskeleye yanaşır yanaşmaz tüm yolcular bekleme salonuna alınıyor ve birkaç dakika içinde dönüş seferini yapacak feribot için kapılar açılıyor. Ücretsiz olarak Manhattan’a geri dönüyoruz. Yolculuk gidiş ve dönüş toplam bir saat sürüyor.

New York’da yapılacak liste başı etkinlikler arasında Brooklyn Köprüsü’nü yürüyerek geçmek ilk sıralarda geliyor. Manhattan Adası ile Brooklyn’i birbirine bağlayan ve 1883’de 13 yıl sürmüş inşaatın ardından hizmete açılmış köprü, zamanında dünyanın en geniş asma köprüsüymüş ve kuleleri New York’un en yüksek yapılarıymış.

Köprü inşaatı sırasında pek çok ölümlü kaza olmuş ve köprü açıldıktan sonra da yaşanan birkaç olayın ardından halk köprünün lanetli olduğunu düşünerek, köprüyü kullanmak istememiş. Bunun üzerine, bir sağlamlık testi organize edilmiş ve her biri 6 ton ağırlığındaki 21 fil köprüden yürütülerek karşıya geçirilmiş ve böylece köprü halkın güveni kazanmış. Bugün köprü üzerinden akan yoğun araç trafiği düşünüldüğünde yerinde bir test olmuş olabilir.

Akşam saatlerinde Boston’a döneceğimizi ve ertesi gün işbaşı yapılacağı için şartları fazla zorlamadık ve gökdelen manzarasını, rüzgarın ve ışığın yönünü de hesaba katarak mantıklı bir tercih yaptık. Brooklyn bölgesine giderken köprüden Uber ile geçtik ve ilk yaya geçidinde araçtan inip Manhattan tarafına köprüden yürüyerek döndük. Köprünün her iki ayağına da yakın metro durakları bulunuyor.

Brooklyn tarafında, köprüye çıkmadan doğruca ilerler ve Front Street’in Washington Street ile kesiştiği köşe başından nehre doğru bakarsanız Manhattan Köprüsü’nün Windows masaüstü olarak seçilmiş manzarasını görmek mümkün!

Brooklyn Köprüsü’ne girişte, araçların arasında bir yolda iken, bir noktadan sonra eğim kazanıyor ve araçların üzerine çıkıyorsunuz. Yaya ve bisikletliler için ayrılmış çizgide dikkatli olmakta fayda var. Bisikletliler, şaşkın şaşkın etrafı seyrederken kendi şeritlerini işgal etmiş yayalara karşı pek anlayışlı değiller; aman ezilmeyin!

Bir tarafta New York gökdelenlerini (Manhattan Skyline) diğer tarafta Manhattan Köprüsü’nü seyrederek Manhattan’a geçiyoruz. Meydana çıkıp köprüyü karşınıza aldığınızda, sağda yükselen üniversite binasına bir göz atmanızı öneririm. Ayna kaplamasındaki köşegenler öyle şık tasarlanmış ki, ilk bakışta yıkılıyor hissine kapılıyoruz!

Brooklyn Köprüsü üzerinden Manhattan manzarası
Brooklyn Köprüsü üzerinden Manhattan manzarası

Farklı farklı şehirlere gittiğimde sokak lezzetlerini de denemek isterim. Bugün ise, soğuktan ellerim uyuşmuşken köşe başı büfelerinde satılan ve pretzel dedikleri, simit görünümlü atıştırmalıklar pek iştah açıcı gelmiyor. Ayaküstü sosisli sandviç yemek de istemiyoruz. Hem oturup biraz ısınsak hem de öğle yemeği için ne yesek diye düşünürken meydana çok yakın bir İtalyan dükkanının adresini buluyoruz: Pisillo Italian Panini. Köprüden bir kaç sokak ötedeki dükkana gidiyor ve birer panini sipariş ediyoruz. Soğuk hazırlanan sandviçlerin fiyatı 8-15 USD bandında. Nam-ı kendinden büyük olan dükkanda ancak ayaküstü atıştırmak için birkaç masa var. Hemen yan tarafında da bir kahve dükkanı var. Kahveyi denemedik ama yarım metre boyundaki ve bol malzemeli sandviçleri oldukça başarılı idi. Üçümüzde tümünü bitirmeyi başaramıyoruz ve kalanları tekrar paketleyip akşam yemeği için çantamıza atıyoruz.

Doymuş ve biraz da ısınmışken bir sonraki hedefimiz olan “sıfır noktası” na gitmek için yürüyoruz. 11 Eylül 2001’de yaşanmış terör saldırısının en büyük zararı verdiği ve tüm dünyanın günlerce çoğu zaman canlı yayında takip ettiği gelişmelerin yaşandığı “Ground Zero” noktası beni oldukça etkiliyor. Televizyonda, haberlerde seyrederken bir uçak iki gökdeleni hedef almış ve içlerinden geçip giderken binalar yanmış, yıkılmış ve binlerce insanı ölmüş olarak görüyor, duyuyor ancak empati yapamıyormuşum anlaşılan. Ucu başı görünmeyen diğer gökdelenler arasında, iki tanesinin eksikliği ile açılmış boşlukta, bir deve-cüce oyununda, ne kadar da ufacık olduğumu tam da yerinde görünce, sokaklardan geçen siren seslerini, yaşanan karmaşayı hatırlayınca anıt olarak inşa edilmiş derinlemesine akıp giden sonsuzluk havuzlarında eriyip gittiğimi hissedebiliyorum.

https://www.instagram.com/p/Bs-TXNOAIGo/

Meydandaki alışveriş merkezi “Westfield World Trade Center” da modern mimarisi ile görülmeye değer!

Aynı meydanda, ikiz kulelerin enkazından çıkarılan bina temellerini, cenazesine ulaşılabilen veya kaybolan yaklaşık 3000 kişinin eşyalarının ve olaya dair farklı belgelerin sergilendiği 9/11 Memorial müzesini de ziyaret edebilirsiniz.

Metro (Subway) ile Central Park’ın dün görmediğimiz kuzey bölümüne gidiyoruz. Parka bakan farklı müzelerin farklı mimarilerini seyrederek 5. Cadde boyunca yürüyoruz. İkindi saatinde hava tekrar bulutlanmaya ve gittikçe soğumaya başlıyor.

Yeterince üşüyüp de tren saatini beklemek üzere otele dönmek ile biraz daha sokaklarda kaybolmak arasında kaldığımız noktada, ben parkta dolaşmayı tercih ediyorum. Biraz olsun ısınabilmek için hızlı hızlı park sokaklarda dolaşıyor ve sincapları kovalıyorum. Parkı çevreleyen gökdelenlerin manzarası yürüdükçe önümde devleşirken sisin arkasından yanmaya başlayan ışıkları göletlerden rengarenk yansıyor.

New York City, kış ayazında pek cazip olmasa da, farklı mimarisi ile elbet görülmesi gereken bir metropol.

İstanbul’da veya Avrupa’da gördüğüm farklı şehirlerde de gökdelenler var ama bu tarz bir mimari, benim için New York’da anlam kazanıyor. Sisli bir havada sonunu görmediğiniz binaları, ertesi günü ışıl ışıl güneşi yansıtırken görmek hayli şaşırtıcı olabiliyor. 

Gökdelenlerin yoğunlaştığı Manhattan bölgesin, Hudson Nehri’ni ve köprüleri şehirdeki farklı gökdelenlerin seyir teraslarına çıkarak da seyretmek mümkün. Bu sefer hava şartları müsaade etmedi ama tercih yaparsam New York’un simge gökdelenleri arasında olan Empire State ve Chrysler binalarının da görülebildiği muhteşem manzarası ile Rockefeller Center’ın 70. katına çıkmak isterim. Bu terasa çıkmak için bir gün önceden internetten bilet alabilir ve sıra beklemeden zaman kazanmış olursunuz. Bilet ücretleri kişi başı 30 USD’dan başlıyor.

Arkadaşlarımla saat 18’de otelde buluşuyor ve 19:30 treni ile Boston’a dönmek üzere New York City’den ayrılıyoruz. Şimdiden uzun bir alacak listem var bile! Sevgili New York, umarım güneşli ve ılık bir gün de tekrar buluşuruz! 

05-06.01.2019


Üç hafta süren seyahatimin ardından İstanbul’a dönüşte epey ülke gezmiş ama henüz ABD’ye gitmemiş bir arkadaşımla telefonda konuşurken ansızın “Amerika’da sadece farklı bir ülkede değil farklı bir kıtada olduğumu” hissettim dedim. Bu konuda biraz düşünüp ABD’de beni şaşırtan başlıklar için bir yazı hazırlamalıyım! Siz de böyle hissettiniz mi veya size böyle hissettiren bir seyahatiniz oldu mu?


New York metrosunda fare gördünüz mü derseniz, evet gördük! Sokaklar veya kamusal alanlar temiz mi derseniz, evet temiz! Buralardan kalkıp Fas‘a gidecek bir turistin halini hayal bile edemiyorum! New York sokaklarında gezerken, ilk kez izlediğim dizilerin gerçek olduğunu düşündüm. Metrodaki sütunlar arasından geçerken sarı çizgiye yaklaşmamaya dikkat ettim (House of Cards, 4. sezon)! 


Rockefeller Center
New York Rockefeller Center

 

5 thoughts on “New York, New York

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir