Londra oldukça düz ayak ve yürüdükçe yorulmadığınız, keyif aldığınız bir şehir. Gözlemlediğim kadarı ile London halkının ulaşım için bisikleti tercih etmesi, gün içinde veya spor amaçlı yürümesi, koşması için belediyenin de oldukça yoğun teşvik projeleri var. Şehrin keyfini çıkarmak için önerilen çeşitli yürüyüş rotalarını izleyebilir, park bahçe gezebilirsiniz.
Başkentte ve ülkedeki tüm park ve bahçeler Kraliyet ailesine tabi olanlar ve olmayanlar olarak belirlenmiş. Turistik şehir merkezinde ve biraz daha dışarıda yer alan parklarda vakit geçirirken günün nasıl geçtiğini anlamak mümkün değil. Parklar oldukça geniş, temiz ve bakımlı.
Güne Borough Market’de başlıyorum.
Londra Borough Market
Oldukça zengin ve meşhur pazar yerini Perşembe – Pazar günleri arasınd gitmek üzere not almışım.
Metrodan “London Bridge” durağında iniyor ve bir kaç dakika yürüyerek Borough Market’e ulaşıyorum. Tarihi 11. yüzyıla kadar gerileyen bu pazar, şehirde hem toptan hem de perakende satış yapan en büyük pazarlardan birisi imiş.
Günün ilk saatlerinde henüz fazla kalabalık değil. Çevrede fotoğraf çeken turistler ve tezgahlarını düzenleyen pazarcılar var. Buraya gelmeden önce gerek alışveriş gerek çeşitlilik hakkında detaylı bilgi almak isterseniz tüm web sayfasındaki haritayı önerebilirim.
Standlar arasında gezerken çeşit çeşit meyveler, sebzeler, mantarlar, ekmekler, boy boy reçel kavanozları ve türlü türlü zeytinler, kurutulmuş etler ve av hayvanları görüyorum. Etraftan güzel kokular yükselmekte! Balıkçı tezgahının önünden geçerken geniş kazanlarda kavrulmakta olan ve deniz ürünleri ile yapılmış pilavın tadına bakıyorum.
Pazardan ayrılmadan önce, öğle yemeği için örnek eti kavurmalı bir sandviç paketletiyorum.
Thames Nehri üzerinde Waterloo Köprüsü’nü geçtikten sonra şık restoranlar görebilirsiniz. Kaykay alanının ve nehir kurulmuş kitap-hediyelik eşya standlarının önünden geçerek yürümeye devam ediyorum. Arada nehir boyunca gezinti tekneleri için de bir durak var. London Eye önüne gelene kadar pek çok kafenin önünden geçiyorum.
St. James Parkı
23 hektar genişliğindeki St James Park Kraliyet Parkları arasında en eski olanı. Tarihi saat kulesi Big Ben’in, Westminster Sarayı’nın ve taç törenlerinin yapıldığı tarihi kilisenin önünden geçerek bu parka ulaşıyorum.
St. James Park’ında bir ağacın altında oturup sandviçimi yiyor ve çevreyi seyrediyorum. Biraz dinlendikten ve etrafımda dolaşan sincaplar ile biraz eğlendikten sonra Kraliyet Harası’nın önünden başlayan geniş bir bulvarda yürüyor ve Buckingham Sarayı’na doğru ilerliyorum.
Çevresi bahçeler ile çevrili Kraliyet konutunda bayrak göndere çekilmiş görünüyor. Yani, Kraliçe 2. Elizabeth evde. Kraliçe’nin başketteki resmi konutu ve çalışma ofisini gezmek isterseniz sarayın resmi sayfasındaki duyuruları takip etmenizi öneririm.
Kraliçe Victoria Heykeli’nin yer aldığı meydanda, çevreleyen parklarda bir süre dolaşıyor ve fotoğraf çekiyorum.
Hyde Park ve Speakers’ Corner
Dünyaca en ünlü parklardan birisi olan Hyde Park ve devamındaki Kensington Bahçeleri, iki tane gölü de içine alan 249 hektarlık geniş bir alanı kaplıyor. Göller arasında kalan köprüden diğer tarafa geçerken şezlonglara uzanmış ikindi güneşinin keyfini çıkaranlara ve çevrede kovalamaca oynayan çocukların neşesine heves ediyor, göl kenarında kısa bir mola veriyorum.
Parkın kuzey doğu ucunda ise serbest atış noktası olarak bilinen veya İngiltere’de ifade özgürlüğünün sembolü olan kürsüye çıkarak herhangi bir konuda fikrinizi ifade edebilirsiniz. 1872’den bu yana devam eden geleneğin tarihçesi ile ilgili olarak web sayfasına bakabilir veya Pazar sabahı buraya gelip deneyimleyebilirsiniz.
Mesai çıkışı saatinde köşeye varıyorum ve şehrin kalabalık caddelerinde eve dönüş trafiği başlamış durumda. Büfeden bir külah dondurma alıyor ve bir masada oturup elimdeki haritada gideceğim yönü bulmaya çalışıyorum. “Bill Cosby” edası ile gülümseyerek yanıma yaklaşan bir amca ile sohbet ediyorum. Kendisi Karayipler’in en güneyindeki adadan göçmüş ve orada Parlamento’nun hemen karşısında da benzer bir taş varmış. Buradaki gibi bir baskı ile karşılaşmadan, insanlar orada hala özgürce fikirlerini söylüyormuş.
Bugünkü yürüyüş rotama Hyde Park ile Oxford Street‘in kesiştiği Marble Arch Meydanı’nda son veriyor ve metro ile otele dönüyorum. Alternatif olarak, Kensington Bahçeleri’nin içinde kalan ve 17. yüzyıldan bu yana haneden üyelerinin resmi ikametgah adresi olan Kensington Sarayı’nı ziyaret edebilirsiniz. Bu kadar resmiyet ilginizi çekmez ise bir sonraki molayı Nothing Hill mahallesinin meşhur bohem kafelerinden birisinde vermenizi önerebilirim.
Bir başka gün, metro ile Londra şehir merkezinin kuzey batısında kalan (2. zone) Hampstead Heath bölgesine gideceğim. Parlament Hill tepesinde kurulmuş bu mahalledeki Hamspstead Heath Parkı, Londra manzarasını ve gün batımını izlemek için doğru bir adres!
Eylül 2012
Londra park
5 thoughts on “Londra parkları, pazarları”