Bu sabah gökyüzü oldukça açık ve güneşli. Ani Harabeleri’ni ziyaret etmek üzere Ermenistan sınırına doğru ilerliyoruz. Yol üzerinde iki köyde, Subatan ve Esenkent köylerinde mola vereceğiz.
Kars Subatan Köyü:
Köye vardığımızda bizi orta yaşlı bir bey karşılıyor ve ayaküstü bize köyün acı hikayesini anlatıyor.
Subatan Köyü, Osmanlı döneminde Türk ve Ermeni nüfusun bir arada ve barış içinde yaşadığı, cami ile kilisenin karşılıklı olduğu bir yerleşim yeri imiş. Gel zaman git zaman köydeki huzur ortamı bozulmuş, komşu Ermeni köylerinden gelen yabancılar ile Subatan köylüleri arasında tatsız olaylar yaşanmış. Köy evleri yakılmış ve Türkler işkence görmüş. Cenazeleri ancak Kazım Karabekir Paşa süvari birlikleri ile bölgeye ulaştığında defnedilebilmiş. 1918’de yaşanmış bu acı olaylara şahit olmuş köylülerle yapılmış TRT röportajlarını internet üzerinden izleyebilirsiniz.
Köy çıkışında, bu kötü olaylar anısına bir anıt dikilmiş.
Köyün delisi Atakan’ın peşine takılıp önce ilköğretim okuluna ve bahçesinden geçip köy kahvesine gidiyoruz. Kars halkının genellikle olarak kahve içme alışkalığı yokmuş. Birer bardak çay içiyoruz.
Kahvede fazla oturmuyor ve sokaklarda dolaşmaya çıkıyorum. Köyde Askeri bir bina (Hudut Taburu) ve lojmanlar var. Köylü teyzelerle sohbet ederken evlerine misafir olmuş arkadaşlarımın anlattığına göre, köyde içme suyu yokmuş. İçme suyu tankerler ile köye geliyor ve askeri birlik tarafından evlere dağıtılıyormuş.
İlköğretim Okulu bahçesinde 4+4 eğitim modeline göre birer katlı iki bina var. Civar köylerdeki çocuklar da taşımalı eğitim ile Subatan Köyü’ne geliyormuş. Çevre köylerdeki tüm çocuklar lise eğitimi için Kars şehir merkezindeki okullara gidiyorlar. Köydeki ilkokul binası eskiden Ermeni Kilisesi imiş. Günümüze mimari bir anısı kalmamış. Teneffüs saatine denk geldiimiz okul bahçesinde çocukların oldukça ilgisini çekiyoruz. Öğretmenler okulda fotoğraf çekmemiz için bizi uyarıyor. Bu yönde çeşitli rivayetler var. Daha önce köyde çocuk kaçırma olayları olmuş veya turistik amaçla çekilmiş fotoğraflar farklı amaçlarla kullanılarak okulda soruşturma açılmasına yol açmış deniyor.
Azıcık güneş gören buz erlmeye ve kar yumuşamaya başlamış. Köyün toprak yolları çamur içinde. Evlerin yüksek çitleri var ve bahçelerde oradan oraya gezinen kazların güvenliği sokaklarda tasmasız dolaşan köpekler tarafından sağlanıyor. Çamur içindeki yoldan çıkıp bahçeye yanaştığımı ve yabancı olduğumu farkeden kocaman, siyah bir köpek bir anda yanımda bitiyor. O anda tek yapabildiğim ellerimi havaya kaldırmak ve sivri dişleri ile durmadan havlayan köpeğin insafı için dua etmek oluyor. Neyse ki az ileride ağaç budayan çocuklar beni fark ediyor ve köpeğe sesleniyorlar. Köpek onlara doğru koşarken, ben de yol boyunca koşmaya başlıyorum.
Bahçesini temizleyen bir amca ile sohbet ediyorum. Kırk sene İstanbul’da yaşamış ve Paşabahçe Fabrikası’ndan emekli olunca köyüne geri dönmüş. “Geçen hafta burası -37 derece gördü, siz iyi zamanda gelmişsiniz. Gerçi İstanbul’da öyle nem varken buranın soğuğu dokunmaz” diyor.
Kars Esenkent Köyü:
Esenkent Köyü, Subatan Köyü’ne göre daha hareketli görünüyor. Bahçelerdeki teyzelerle sohbet ediyoruz. Yollarda başıboş gezinen kazları kovalayan küçük çocukları fotoğraflıyoruz.
Hacı Sefa teyze ile evinin bahçesinde sohbet ediyoruz. Bu sırada yoldan bir tüccar geçiyor. Süt ve kaz topluyor. Hacı Sefa teyze sabahtan sağdığı sütü satarken yardım isteyen bir komşusu için de arabadan damızlık bir kaz seçiyor. Erkek kazı bulmak ustalık istermiş. Kesime giden kazların tanesini 100 TL’ye satıyorlar. Eve dönerken yanınızda temizlenip dondurulmuş bir kaz götürmeniz de mümkün. Şehir merkezindeki dükkanlarda dondurulmuş kazın tanesini 120-130 TL’ye alabilirsiniz. Alışveriş faslını Kars‘daki son günümüze bıraktık.
Biz büyük şehirlerde çoktan kaybolduk. Anadolu’da bir yerlerde, hala süt kokan evler ve kaynamış sütün kaymağına şeker döken çocuklar görmek bizi mutlu ediyor!
Dün gezdiğimiz Akçakale Köyü’nde veya bugün gezdiğimiz köylerde sohbet ettiğimiz köylülerin büyük şehirlerde yaşamışlığı, yer yurt edinmişliği var. Buna rağmen köylerine geri dönmüşler. Akçakale Köyü’nde Güllü teyzenin anlattıklarını dinleyince köyüne geri dönmüş bir tek kişinin neler değiştirebildiğini gördük.Peki ya diğer köylerde geri dönenler, neden yaşadıkları, yaşlandıkları bu köylere yatırım yapmazlar? Neden suları akmaz, yolları çamurda çıkmaz?
17.02.2014
Askerligimi subatan köyünde yapmıştım. Gerçekten çok farklı bir havası vardı. Gerek tarihi gerek atmosferi çok farklı bu memleketin.. Güzel yazı olmuş. Tebrikler
köyde yaşamış biri olarak yazımı beğendiğinize çok sevindim; ilginiz için teşekkürler