Güne Burdur Salda Gölü kıyısında uyandık. Bugün Denizli Çivril çevresini gezeceğiz. Yılın en kurak günlerinde, güzergah üzerinde gördüğümüz Acıgöl, Akgöl ve Işıklı Göl kıyıları adeta haritadan silinmiş! Kamp kurmak için Akdağ eteklerine doğru devam edeceğiz.
Denizli Acıgöl ve göçmen flamingolar
Denizli Çardak ilçesinde yer alan Acıgöl’ün, mevsim geçişinde üreyen mikroorganizmalar sayesinde kırmızı renk almış olduğu bir fotoğrafını görmüştüm. Çatlamış toprağın üzerine dalgalanan kırmızı göl fotoğrafı oldukça etkileyici idi. Flamingo gibi tuzlu su seven farklı kuş türlerinin üreme ve konaklama adresi olarak bilinen göl, içerdiği tuz ve mineral yoğunluğu nedeni ile yaz aylarında çekilmiş, Yoldan epey uzakta beyaz bir aynaya dönüşmüş. Haberlerde, Türkiye’nin tek doğal ve temiz sodyum sülfat kaynağı olan Acıgöl’ün endüstriyel olarak kontrolsüz şekilde tüketildiği yazıyor. On yıl içinde tamamen kuruyacağından bahsediliyor (2011-2021).
Pembe tüyleri ile genellikle yabancı filmlerden aşina olduğumuz flamingo, Türkiye coğrafyasında da büyük koloniler halinde üreyen bir kuş türü. Özellikle Ege ve Akdeniz bölgelerinde yüksek sayılarda görülebiliyor (ortalama 55 bin birey/yıl). Diğer kuş türlerine kıyasla nüfusları az olmasa da, gelecek için nesli tehlikede görülen bir tür. Bunun temel nedenleri ise, kalabalık gruplar halinde bulunması yani koloniler oluşturması ve çok az yerde üremesi olarak sayılabilir. Üremek için seçtikleri sulak alanların ortak özellikleri var. Bölgedeki su kaynağının içeriğinde yüksek oranda tuz bulundurması ve beslendikleri küçük omurgasızları barındırması oldukça önemli.
Tuz Gölü’nde 2013’de 20 binin üzerinde flamingo yavrusu yumurtadan çıkmışken, 2014’de kuraklık nedeni ile sayıları yaklaşık 3 bine kadar düşmüş (Atlas Dergisi, Sayı: 264, Mart 2015). Bahsedilen bu büyüklükler ‘Doğa Derneği‘ ile Fransız ‘Tour du Valat Araştırma Merkezi’nin ortak yürüttüğü çalışmalar neticesinde, flamingoların göç ve yavrulama zamanında sulak alan üzerinde havadan çekilen fotoğraflar ile saptanıyor. 1969-98 yılları arasında yapılan gözlemler flamingoların Türkiye’deki yedi farklı sulak alanda ürediğini ortaya çıkarmış. Bugün ise Ege’de Gediz Deltası (İzmir Kuş Cenneti) ve İç Anadolu’da Tuz Gölü uygun şartları sağlıyor. Dönem dönem de Acıgöl ve Akşehir Gölü. Dolayısı ile, bugün Acıgöl’de gördüğümüz gibi, uygun alanlarda durumunun kötüye gitmesi flamingoların ve diğer canlı türlerinin geleceğini de olumsuz etkiliyor.
Gümüşsu Şelalesi
Köyün içinden geçip Gümüşsu Şelalesi’ne çıkıyoruz. Meydanda mısır haşlayan ve bahçelerinden topladıkları kızılcıkları, armutları satan teyzelerin karşısına, aracı parkedip beş dakika daha tırmanıyoruz. Son dönemlerin en kurak yazını yaşadığımızdan olsa gerek yaklaşık 30 metreden dökülen suyun eski fotoğraflarında gördüğüm heybetinden pek eser kalmamış. Piknik masalarının arasından geçip meydana iniyoruz. Haşlanmış mısır molasının (tanesi 2 TL) ardından yola devam!
Akdağ – Harman yeri
Bu akşam Akdağ eteklerinde konaklamayı planlamıştık. Hangi yaylaya gideceğimizi veya hangi şartlar ile karşılaşacağımızı henüz bilmiyorum. Off-line çalışan wikiloc uygulamasını takip ediyorum ve Işıklı Göl manzarasını önümüze alıp tepeye doğru tırmanmaya başlıyoruz. Akdağ eteklerinde, Gümüşsu Köyü çobanlarının harman yeri dediği ormanlık bir alana ulaşıyoruz. Çoban çadırlarını geçtikten sonra, düzlük bir alanda çadırımızı kuruyor ve Akdağ doruklarını seyrederek yorgunluk çayı demliyoruz.
Uzaklardan gelen çan seslerini duyunca ağıla dönmekte olan keçileri fotoğraflamak için ağaçların arkasındaki düzlüğe çıkıyorum. Sürü önümüzden gelip geçerken çoban amca ile ayak üstü sohbet etmeye başlıyoruz. Kampa geri dönüp de karşımda on kadar keçi tarafından yağmalanmakta olan soframızı görünce gülsem mi ağlasam mı bilemiyorum. Kollarımı açıp masaya doğru koşmaya başlıyorum. Eyvah basıldık!
Keçilerin çoğu benim sesimle panik olup dağılırken iki tanesi poşet içindeki ekmeği tek tek ayıklayıp yemeye devam ediyor. Sofranın diğer köşesinde bekleyip yanımızdaki tüm ekmeği dilim dilim yemelerini seyrediyoruz. Davetsiz misafirlerimizi uğurladıktan sonra sandalyenin arkasında asılı ve gizli kalmış üzüm salkımları ile akşam yemeğimizi tamamlıyoruz. Yeşilova Köyü’nden geçerken Perşembe pazarından aldığımız üzümler oldukça lezzetli!
https://www.instagram.com/p/BYLzE91Dqcz/?utm_source=ig_web_copy_link
Güneş ağaçlar arasında yükselirken çadırımız gölgede kalıyor ve güzel bir sabah uykusu uyuyoruz. Kahvaltı sofrasını hazırlarken, yine dün bölgeye geldiğimizde kamp yeri bakarken rastladığımız genç bir çoban bize keçi sütü getiriyor. Sürüsünü yaylaya çıkarmış ve dönerken bize uğramış. Taze sütü ocakta kaynatırken sohbet ediyoruz.
Biz her ne kadar hiç bilmediğimiz ıssız bir coğrafyada, tek başımıza, ince bir çadır içinde geceyi geçirmekten çekiniyorsak; civarda hayvancılık yapan çobanlar da hele ki bayram arifesinde koca yılın emeğini, hayvanlarını çalmaya gelebilecek yabancılardan çekiniyorlar. Çoban bize dün Akdağ’a doğru çıkarken arayıp da bulamadığımız Kocayayla’nın yolunu da tarif ediyor.
Bulunduğumuz harman yerine gelirken yol boyunca farkettiğimiz ve çevredeki çalılar arasında da gördüğümüz renkli bir endemik bitki ilgimizi çekiyor. Halk arasında yılan yastığı gibi birkaç farklı ismi bulunan endemik bitki (Arum italicum), Anadolu ve Kafkasya’nın dağlık bölgelerine yaygın ve zehirli imiş.
Akdağ yaylaları ve yılkı atları
Akdağ’ın diğer yamacındaki Kocayayla’ya (Akdağ Tabiat Parkı; 38°21’08.4″N 30°01’25.2″E) gidiyoruz. Çobanın anlattığına göre, bu çevrede tesisleşme başladıktan sonra hayvan otlatılması yasaklanmış. Çobanlar Akdağ’ın arka yamaçlarından açtıkları patika yol ile otlaklara ulaşabiliyormuş. Çobanın “neresine baksan sular akar” diye tarif ettiği Kocayayla’ya ulaştığımızda önceki geceyi iyi ki de harman yerinde geçirmişiz diye düşünüyoruz. Kocayayla tabelasının ardında ahşap bungalovlar inşa edilmiş ve sabit çocuk parkı oyuncakları yerleştirilmiş Kocayayla bize turistik bir tesis olarak görünüyor. Beton taşlar ile asfalt yoldan ayrılmış çimenlere basmamaya özen göstererek uzaklaşıyoruz. Tesisin getirdiği tüm betonlaşmaya karşın, çobanın bahsettiği gibi her köşeden ince ince sular akıyor.
Geldiğimiz yoldan geri dönerek Akdağ’dan iniyoruz. Sığırkuyruğu Yaylası’nda kısa bir mola veriyor ve yılkı atlarını seyrediyoruz. Çok güzel hayvanlar!
Işıklı Göl – Çivril Gölü
Rotayı hazırlarken Işıklı Göl (Çivril Gölü) etrafında çok çeşitli bitki ve balık türünün yaşadığını not almıştım. Göl çevresindeki köylerde balıkçılık yapıldığı, sabah erken saatlerinde Sundurlu Köyü’nden göle açılan balıkçıların gölün batısında ağ attıkları eklemişim. Göl kenarında sazan, turna veya yöreye özgü kadife balığı (tinca tinca) yenmeli demişim!
Bu göller oldukça geniş alan kaplıyor. Etrafındaki sulak alanlar civar köylerin ekim dikim alanı olmak ile birlikte koruma sahası olarak ilan edilmiş. Göl kenarına inmek isterseniz ancak belirli noktalardan yol açılmış. Öğle yemeği için Çivril Işıklı Göl kıyısında, Göl Restoran’a iniyoruz. Kadife balığının mevsimini kaçırdığımız (Haziran-Temmuz dönemi) için günün menüsünden birer turna balığı ısmarlıyoruz. Daha ılıman bir iklimde, gölde nilüferler arasında sandal sefası yapmak isterseniz, bu restoranda sandal kiralayabilirsiniz.
Son yıllarda yayınlanmış haberlere göre, hem civar tarlaların su kaynağı hem de pek çok kuş ve balık türünün ev sahibi olan Işıklı Göl, kuraklık riski ile karşı karşıya! Balıklar temizlenip kızarana kadar göle inip kuraklık ve suların çekilmesi neticesinde kıyıya oturmuş sandalların etrafında dolaşıyor ve fotoğraf çekiyorum.
Bu akşam için planımız Burdur şehir merkezinde ve otelde konaklamak idi. Yolda iken, not aldığım birkaç oteli arıyorum ancak yarın yapılacak askeri yemin töreni nedeni ile şehirde hiç boş yer bulamıyorum. Hal böyle olunca bir yandan Burdur’a doğru yol alıyorken komşu şehir Isparta’da otel aramaya başlıyorum. Hem gelecek günler için planladığımız rotadan fazla sapmamayı hem de dört gece arazide kamp yaptıktan sonra bir gece olsun alıştığımız konfor şartlarını sağlayacak uygun bir otel bulabilmeyi amaçlıyorum. Yoldan sapmadan 30 km mesafeyede bir otelde şans eseri bir oda buluyorum. Isparta Devin Otel’den oldukça memnun ayrılıyoruz.
Isparta Eğirdir Komanda Okulu’ndaki acemi birliğine bağlı genç askerlerin bayram öncesinde yemin edeceği ve törene katılacak ailelerin küçük şehirlerdeki turizmi bu kadar etkileyeceğini düşünememiştik doğrusu! Bu hikaye, gelecek rotalar için hazırlık aşamalarımda dikkate almam gereken bir ders oluyor!
25.08.2017
4 thoughts on “Işıklı Göl ve Akdağ kampı”