Ankaralı bir apartman çocuğu, kırk milletin buluştuğu İstanbul’a göçtüğünde pek çok hikaye dinler ve kendi hikayelerini türlü türlü renklerle boyar. Buralarda Emirgan’da açan laleler baharı müjdeledikten sonra erguvanlar, mor salkımlar ve sümbüller Boğaziçi’ni baştan başa boyar. Sıra gül ağaçlarına geldiğinde ise mevsim yaza dönüyor demektir. Gelecek güzel günler için dileklerinizi sıralamak, gül dallarına asmak isterseniz gün bugündür: Hoşgeldin Hıdırellez !
Hıdırellez kutlamalarının kökeni:
Hıdrellez günü, Miladi (Gregoryen) takvime göre 6 Mayıs’a, Rumi (Jülyen) takvimine göre ise 23 Nisan’a denk gelir ve yılı ikiye böler. Buna göre, 8 Kasım’a kadar yaz ayları (Hızır günleri) ve sonrasında ise kış ayları (Kasım günleri) hüküm sürecektir.
Bahar coşkusu ile kırlara, bahçelere çıkan aileler kalabalık sofralarda buluşur. Baharı müjdeleyen taze otlardan hazırlanmış yemekler yiyerek tüm senenin böyle bereketli geçmesini dilerler. Yeşillik alanların, su kenarında belki bir türbe veya yatırın da olduğu tepelerin de “Hıdırlık” diye anılması, Hızır ile Hz İlyas’ın buluştuğu doğaya ithaf edilmiş olarak düşünülebilir.
Bahse konu Hızır ve Hıdırellez gününün kökeni hakkında da muhtelif fikirler sıralanıyor. Bu bayramın Mezopotamya ile Anadolu kültürlerine, İslamiyet öncesi Orta Asya Türk kültür ve inançlarına ait olduğu anlatılır. İran, Yunanistan ve hatta bütün Doğu Akdeniz ülkelerinde baharın gelişini kutlamak için pagan tanrılar adına düzenlenmiş çeşitli törenlerden ve ayinlerden bahsedilir.
Günümüzde özellikle Romanların peşine takılıp şarkılı türkülü şenliklerle kutladığımız Hıdırellez gecesi, Rus Ortodokslar arasında kutlanan “Aya Yorgi – Paskalya” ve Katolikler için kutsal olan “Aziz Georges Günü” ile de ilişkilendirilir. Museviler için Pesah (Hamursuz) Bayramı da yine bahar aylarına gelen başka bir kutsal şenliktir.
Hıdırellez ritüelleri, gelenekleri:
Hıdırellez için geçmişten gelen ve kimi halen uygulanan türlü türlü dilekler ve seremoniler var. Örneğin ev, araba veya para sahibi olmak isteyenler çerden çöpten maketler veya resimler hazırlayarak 5 Mayıs akşamı bir gül fidanının dibine bırakır. Dileklerinin gerçek olması için ise ertesi sabah erkenden bu dilek simgelerini astıkları veya gömdükleri yerden çıkarıp suya, denize atarlar.
Çok daha eskilere gidersek gümüş kuruşlar veya çeyrek altınlar ile dolu kırmızı atlas keseler bereket duaları ile gül dallarına bağlanırmış. Sabah ezanından önce toplanan paralar, bereket parası olsun diye tüm sene boyunca cüzdanda saklanırmış. Genç kızlar gül ağacı dibine içi su dolu toprak çömlekler koyarlarmış ve bu suya yüzük gibi kişisel eşyalarını atarak dilek tutarlarmış. Bereket ve kısmet dilekleri ile özdeşleşmiş Hıdırellez gecesinde tuz yalayıp uyuyan genç kızlar rüyalarında evlenecekleri kişinin elinden altın tasta su içtiklerini görürmüş. Aynı gece, henüz hayırlı bir evlilik yapamamış kişilerin başlarında da kilit açılırmış ki kısmetleri açılsın!
5 Mayıs günü nişan yapılmış ailelerde, oğlan evi, kız evine Hıdırellez kurbanı olarak süslenmiş bir koç gönderirmiş. Ertesi günü kız evi bu koçu kurban eder ve akrabalar da davet edilerek ailecek yerlermiş. Yemeğe davetli akrabalar eve gelirken yanlarında çeyizlik hediyeler getirirlermiş. Bu hediyeler ile çeyiz sandığı hazırlanır ve yeni gelin evinde bereket olsun diye sergilenirmiş. Evlenme çağına gelmiş genç kızlar bu gece bulaşık yıkamazmış.
Hıdırellez gecesinde Hızır’ın bereketinden nasiplenmek için yiyecek kaplarının, ambarların ve para keselerinin ağızları açık bırakılırmış. Evdeki her kişi için yedi fasulye veya yedi nohut ekilirmiş ki yıl boyunca aileye bir kötülük gelmesin, gelecek ise bu fidelere gelsin!
Bazı Anadolu köylerinde yoğurt yapımında kullanılacak maya bu bereketli gecede hazırlanır ve yıl boyunca kullanılırmış.
Bazı yörelerde ise, boyları eşit iki yeşil soğandan birine beyaz, diğerine siyah iplik bağlanırmış. Ertesi sabah bakıldığında beyaz iplik bağlı olan soğan daha çok büyümüş ise o yılın uğurlu geçeceğine, siyah iplikli soğan daha çok büyümüş ise o yılın çileli geçeceğine inanılırmış.
Aynı baharı farklı kültürlerde, bayramlarda kutlayan insanlar hayata neşe kata benzer ritüelleri yaşatmaya devam ediyor. Ateşin üzerinden atlayarak kötülükleri kovuyor veya yumurtaları soğan kabuğu ile kaynatarak renklendiriyorlar!
Edirne Kakava ve İstanbul Ahırkapı Hıdırellez Şenlikleri:
İki sene önce Hıdırellez zamanında Edirne Kakava şenliklerini fotoğraflamak için geceden yola çıkmış ve gün doğmadan Edirne’de Tunca Nehri kıyısındaki Eski Saray Meydanı’na varmıştık. Sağanak yağmurda geceden yakılan ateş çoktan sönmüş olsa da sırılsıklam hallerine aldırmadan dans eden Roman kızlarının neşesi hala gözümün önünde!
Dans eden gelinlikli kızlar ve çalıp oynayan tüm ahali gün doğarken taş köprünün üzerinde toplanıyor. Dilek kağıtlarını bir çarşafın içinde toplamışlar ve güneş doğarken çarşafın ağzını açarak tüm dileklerini Tunca Nehri’ne bırakıyorlar. Romenler hiçbir engele takılmadan su ile akıp giden dileklerin gerçekleşeceğine inanıyorlar. Eteklerini çevire çevire nehir kenarından meydana dönen genç kızlar yeşermiş dallardan kopardıkları çiçekleri de saçlarına takar. Meydandaki kalabalık gittikçe artarken biz yağmurdan payımızı almış olarak Edirne’ye dönüyoruz.
İstanbul’da ise doğanın yeniden uyandığı bu güzel günlerde apartmanlar arasında kalan bir kaç ağaca kurdele asarak hayatımıza renk getirmeye çalışıyoruz. Ahırkapı Meydanı’nda, Ahırkapı Roman Orkestrası eşliğinde dans edip oynarken daha güzel bir dünyanın hayallerini kuruyoruz!
5 Mayıs 2010
One thought on “Hıdırellez coşkusu”