Günübirlik bir gezi için İstanbul’dan gidip gelmek biraz yorucu olsa da, Gölyazı fotoğrafları çekmek için iki kez yola çıktım. İlk seferinde Uluabat Gölü üzerindeki gün batımını, ikincisinde ise gün doğumunu seyretme fırsatını yakaladım. Hele ki, açık ve aydınlık bir güne denk gelirseniz Uluabat Gölü’ne doğru uzanan yarımadadaki her detay ayrı bir fotoğraf karesi sunuyor.
Bursa`nın Nilüfer ilçesine bağlı beldenin tarihi, Roma dönemine kadar gidiyor. Öyle ki, MÖ. 1200 yıllarında kurulmuş civar yerleşimlerde, Roma döneminden kalmış anıtlardan alınan taşlar günümüzün köy evlerinde de pek çok Marmara, Ege yerleşkesinde olduğu gibi temel inşasında kullanılmış.
Öğlen saati ışık fotoğraf için sertleşince biz de etrafta keşfe çıkıyoruz. Taş köprüden ana karaya geçip tepeliğe doğru tırmanıyor ve gölü ve sardığı yarımadayı tepeden seyrediyoruz. Köyün dışına doğru giden yol üstünde kalan tarihi Rum Kilisesi restorasyon nedeni ile kapalı imiş. Virane haldeki taş binanın etrafındaki iskele dışında pek bir şey göremiyoruz.
Arkeolojik kalıntılar açısından da zengin olan topraklar üzerinde kurulu yerleşimde en önemli geçim kaynakları zeytincilik ve balıkçılık olarak sıralanıyor. Hayat müşterektir diyen Gölyazılılar, gün doğumu ile birlikte göle açılacak sandallarını ailecek hazırlıyor ve avlanmak için göle açılıyorlar.
Öğlen olmadan göl kenarında bir mezat yeri ve küçük bir balık hali kuruluyor. Avdan henüz dönmüş balıkçılar, günün avını leğen ile getirip orta alana boşaltıyor ve etrafında toplanan alıcılar için açık artırma başlıyor. İhale bitiminde yerdeki balıklar toplanıyor ve baş masada oturan kişi satış için balıkçıya bir makbuz kesiyor.
Ortalama 2,5 metre derinliği ile oldukça sığ sayılabilecek gölde sazan, aynalı sazan, kırmızı kanat, yayın ve turna en çok yetişen balık türleri.
Gün doğumunda eşleri ile birlikte balığa çıkmış teyzeler çoktan balıklarını satmışlar ve yol üstüne açtıkları masa üstü tezgâhlarda mutfakta yaptıkları el emeklerini, zeytinlerini, zeytinyağlarını, ekmeklerini, peynirlerini satmaya başlamışlar bile. Çay yanı için alışverişimizi yapıp meydandaki kahvede yerimizi kapıyoruz. Gölde sandalla bir gezinti yapmak isterseniz gene bu teyzeler kaptanınız olacak. Uygun fiyatlarla güzel bir gezinti yapabilirsiniz.
Göçmen kuşlar:
Uluabat gölü göçmen kuşlar için de önemli bir durak. Göl kenarında gezerken kuş cinsleri ile ilgili açıklayıcı tabelalar, bilgiler görebilirsiniz.
1998’te Ramsar Sözleşmesi’ne (Uluslararası Sulak Alanlar Sözleşmesi) göre ilan edilerek koruma altına alınan Uluabat gölü çevresindeki köylerde bilinçlendirme kampanyaları başlatılmış.
Orman Bakanlığı, Uludağ Üniversitesi ve Doğal Hayatı Koruma Vakfı öncülüğünde “Uluabat Gölü Leylek Dostu Köyler Projesi” geliştirilmiş. Çevre köylerde, leylek yuvalarının bozulmaması ve leyleklerin ölmemesi için çevre düzenlemeleri yapılmış, havai elektrik tellerinin kaldırılarak kapalı devre elektrik sistemine geçilmiş. Kirliliği önlemek için, evsel atıkların temizlendikten sonra göle atılması gibi çeşitli aksiyonlar alınmış.
Bu projenin bir başarısı olarak Eskikaraağaç Köyü, 2011 yılında Avrupa’nın 11. “Leylek Köyü” seçilmiş.
Her yıl binlerce yerli ve yabancı turistin “leyleği havada görmek” için katıldığı geleneksel leylek şenliği, Haziran ayının ilk haftasında, göçmen kuşlar daha sıcak Afrika ülkelerine uçmadan evvel yapılıyormuş.
Bahar ve yaz aylarında başta leylekler dışında dünyada yok olma tehlikesi altında olan diğer bir türün, küçük karabatağın da en önemli üreme alanlarından birisi olan Uluabat Gölü, tepeli pelikan, alaca balıkçıl, kaşıkçı, küçük ak balıkçıl, çeltikçi, küçük balaban, gece balıkçılı, erguvani balıkçıl, saz delicesi, bataklık kırlangıcı, mahmuzlu kız kuşu, bıyıklı sumru gibi birçok kuşun ürediği ve beslendiği önemli sulak alanlar arasında yer alıyor.
Gün içinde leylekleri, pelikanları ve diğer kuşları gözlemek için oturduğumuz basamaklara şimdi tripodlarımızı kuruyor ve günün son lacivert ışıklarını fotoğraflıyoruz.
Ekim 2009 / Mayıs 2011
One thought on “leylek leylek havada: Gölyazı”