Güneşli bir Pazar sabahında İstanbul Gezginleri ile İstanbul’un tarihi ilçesi Fatih sokaklarında gezecek tepelerinden Haliç’i seyredeceğiz.
Fatih Camii
Pierre Loti Tepesi’nden bakınca İstanbul’un yedi tepesini ve üzerlerindeki selatin camilerini saymak mümkündür. Araları açık iki minaresi ile ayırdığım Fatih Camii’ni ve külliyesini bugün ilk kez ziyaret ediyorum. Fetihten sonra Ayasofya’nın camiye çevrilmesinin ardından piskoposluk idaresinin taşındığı Havariyun Kilisesi’nin kalıntıları üzerine inşa edilmiş Fatih Camii’nin avlusunda buluşuyoruz.
Hanedanın yeni başkentteki ilk selatin camisini yüzyıllar boyunca depremler nedeni ile defalarca yıkılmış, tamir edilmiş ve yeniden yapılmış. Avludaki sütunların ayaklarındaki yaldızlar üzerine yazılmış bilezik yazıları görülmeli.
Yavuz Sultan Camii
Günün ikinci önemli durağı olan, İmparatorluk kasasının en zengin olduğu günlere hükmetmiş Sultanın adını taşıyan Yavuz Selim Camii, beklenenin aksine oldukça sade bir estetiğe sahip.
Caminin içini görmeden önce İstanbul’un denize en yakın tepesi üzerinden Haliç’i seyrediyoruz.
Erken dönem Osmanlı camilerinde uygulanmış tabhaneli mimarinin son örneği olan caminin pencerelerindeki ve kapılarındaki ahşap işçiliği, duvarlardaki ve panolardaki çini eserleri görülmeli. Fatih Camii’nde olduğu gibi bu camide de sarı renkli çini panolar var ve bu renk sadece 16. yüzyıl çini eserlerde görülebildiği için önemli.
Ahmet Ümit’in “İstanbul Hatırası” isimli kitabında da bahsettiği gibi, Çarşamba ve civarı Bizans döneminde de dini motiflerin ağır bastığı bir semt olmuş. Hıristiyanlara, Gregoryan Ermenilere ve Yahudilere de ev sahipliği yapan Haliç kıyılarında Osmanlı döneminde de gelenek bozulmamış ve çok sayıdaki manastır ve kilise arasına mescitler, tekkeler ve türbeler eklenmiş.
Fethiye Müzesi ve Fethiye Camii
Yemekten sonra, İsmail Ağa Camii’nin dış avlusundaki çay ocağının çayı da kahvesi de lezzetli; sıraya girdiğimize değiyor.
Ortodoks Hıristiyan tarihinde önemli bir yere sahip Pammakaristos Kilisesi’nin bugün müzeye (Fethiye Müzesi) çevrilmiş kalıntılarını ve yapının halen cami olarak kullanılan bölümü, Fethiye Camii’ni ziyaret ediyoruz.
Fatih Karagümrük’den Kariye’ye doğru yürürken Atik Ali Paşa Camisi karşısında, önüne parketmiş arabalar arasında kalmış kabrin başında, geliştirdiği teknikler ile Türk hat sanatında bir devir açmış sanatçı Mustafa Rakim Efendi’den bahsediyoruz. Gerek hat sanatındaki ustalığı gerekse batılı anlamda resim yapan ilk büyük Türk ressam olarak tüm dünyada tanınan sanatçı henüz çocukken ailesi ile İstanbul’a göç ediyor ve eğitimine de burada başlıyor. Henüz çocuk yaşta güzel yazısı, resimleri ve çizimleri ile dikkat çekiyor. Şöhreti saraya kadar ulaşıyor ve devrin sultan 3. Selim kendisinin portresini yamasını istiyor ve sonucu beğenerek sanatçıyı sarayda görevlendiriyor. Sarayda tuğra çeken ve şehzadelere yazı eğitimi veren Mustafa Rakım Efendi, 2. Mahmut’un hakimiyeti döneminde de el üstünde tutuluyor.
Kariye Müzesi
Günün son durağı Kariye Müzesi. Gezip görmeden önce araştırma yaparak gitmenizi öneririm. Kilisenin dış narteks bölümünde yer alan fresklerde Hz. İsa’nın hayatından, iç nardeks bölümünde ise Hz. Meryem’in hayatından sahneler görebilirsiniz. Orta alan (Naos) halen restorasyonda ve bugün göremiyoruz. Daha önce gezdiğim bölümde Hz. Meryem’in ölüm sahnesinin ve altı kanatlı melek Serafim’in gösterildiği büyük bir fresk yer alıyor. Mezar şapeli bölümünde iki önemli sahne görülmeli: Diriliş ve son duruşma.
Bu sene kış soğuk yaptı; tüm memlekette ve İstanbul’da kar yağdı. Kayıtlara geçebilir!
21.02.2014
2 thoughts on “Fatih, İstanbul”