Ana sayfa » Çavşur Yaylası Kampı
Çavşur Yaylası

Düzce-Bolu sınırındaki yaylaları gezmek üzere yola çıkıyoruz. Aklımdaki bir kaç noktayı haritada işaretledim ve bir veya iki yerde bir kaç gece kamp kurmayı planlıyoruz.

Mayıs ayının son haftasındayız. Rota çevresindeki hava durumunu bir haftadır takip ediyorum ve hemen hemen her noktada Perşembe günü yağmurlu gösteriyor. Önceki ve sonraki haftaları, Haziran ayından sonrası ilanı gelenekselleştirilmiş ve ancak sadece bizim gibi ormana misafir olabilmek için ormanı koruması bilincinde ve özeninde olanlara set vuran giriş yasaklarını da hesaba katınca bulutlardan kaçamayacak görünüyoruz.

Beyköy çarşısından geçerken yayla tabelaları sıralanmaya başlıyor. İlk durağımız olacak Odayeri Yaylası’na doğru tırmanmaya başlıyoruz.

Arazide izlediğimiz rotayı wikiloc uygulaması üzerindeki farklı harita tiplerini kullanarak hazırladım. Giderken rotada görünen orman yolunu izledik. Yoğun sis altında dönerken ise asfalt yolu tercih ettik.

Yaylalar arasında eski toprak yollara ilaveten, gerek yaylacıların ihtiyacı gerekse RES veya HES inşaatlarına ulaşım için her geçen gün yeni asfalt yollar açılıyor.

Odayeri Yaylası

Odayeri Yaylası girişinde ilk gördüğümüz dev bir beton karıştırıcı araç oluyor. Yayla girişinde görünür yerlere de güvenlik kamerası işaretleri konulmıuş.

Sokaktan ileriyor ve sapaktaki tabeladan Torkul Yaylası’na doğru sapıyoruz. Yıllar önce Torkul Göleti kıyısında bir gece konaklamıştık. Maalesef hoş anılarla ayrılmamıştık ve aklımda hep bir köşede tekrar gitme isteği vardı.

Odayeri Yaylası
Odayeri Yaylası

Torkul Yaylası

Torkul Yaylası, bir tepe üzerindeki sıra evler şeklinde görünüyor. Yayla çıkışındaki dar bir düzlük var. Adım başı yer ateşi izi ve kırık cam şişe parçaları görüyoruz.

Torkul Göleti’ne inişte bir OGM aracı ile selamlaşıyoruz. Gölet kıyısında kimse yok. Göl suyu bile o kadar kirli görünüyor ki, hayallerim yıkılıyor. Daha önce gölde şu balıklar şu zamanda avlanır gibi bir bilgi panosu vardı. Kaldırılmış. Çeşme tamamen iptal edilmiş.

Gün ışığının sihri ile bir kaç fotoğraf çekip buradan ayrılıyoruz.

Torkul Göleti kıyısı ve yakın çevresi kamp veya günübirlik ziyaret için oldukça popüler, tercih edilen bir adres. Bizim kampçılık hayallerimize göre bir yer değil maalesef.

Torkul Göleti
Torkul Göleti

Çavşur Yaylası

Odayeri Yaylası’na doğru devam ediyor ve buradan Çavşur Yaylası’na (1600 metre) doğru güney yönünde tırmanmaya başlıyoruz. Virajlı ve manzaralı bir yol. Yaklaşık 400 metre yükseliyoruz.

Burayı uzun zamandır gördüğümüz ve en çok keyif aldığımız yayla olarak hafızama kazıyorum. Herhangi bir konfor erişimi bulunmuyor. Meteroloji fm dışında radyo bile çekmiyor.

Ahşap evlerin arasında, eğreti çitler arasında bostan kurmuşlar. Çevrede yabani hayvan izi görmüyoruz.

Yaylaya yaklaşık 500 metre mesafede kampımızı kurduk. Güldük eğlendik. Sessiz sakin, kuş sesleri ile çınlayan iki gün geçirdik.

Yanımızda bir hafta yetecek kadar erzağımız ve bir kaç yüz metre mesafede suyu bol bir çeşmemiz vardı. Ancak kıyafetlerimiz üçüncü gün başlayan fırtınaya yeterli gelmedi.

Daha önce, Kartepe‘de ciddi bir fırtına ile karşılaşmıştık ve hasar almıştık. O günden aldığımız derslere göre bu sefer daha hazırlıklı idik ancak hala eksiklerimiz vardı.

Doğa Takvimi’nde Mayıs ortası görünen Filizkıran Fırtınası, bu sene bir hafta ötelendi ve yurdun büyük bir bölümünde kendini gösterdi!

Filizkıran Fırtınası

1600 metrede, önce sis bastırdı ve ardından yağmur başladı. Bir saat içinde hava sıcaklığı 20-22’den 10 dereceye kadar düştü. Rüzgar arttı ve çadır içinde oturduğumuz sandalye ve masayı dahi sallamaya başladı.

Her iki çadırımızın da iplerini tekrar kontrol ettik ve herhangi bir sorun yaşamadık.

Rüzgar yön değiştirdiğinde, gölgeliğin ön tarafındaki verandayı ters çevirdi. Verandanın perdesini kapatıp arka kapıyı açana kadar geçen bir kaç dakikada ayak bileklerimiz hariç tamamen ıslandık. Yeni diktiğim tozluklar için su geçirmez bir kumaş tercih etmiştim ve oldukça işe yaradılar.

Bahar kampı hayali ile yanımızda sadece birer takım yedek kıyafet getirmiştik ve daha fırtınanın ilk saatlerinde ıslanmaya başlamamız iyi olmadı.

Günün geri kalanını kutu şeklinde kapattığımız çadır içinde, güvende ve kuru geçirdik. Radyo dinledik. Çay içtik. Gök yarılmış gibi yağarken şimsek seslernin ritmi ile dansettik.

Hava kararmadan, yağmurun verdiği ilk fırsatta eşyalarımızı ortada topladık ve uyumak için çadıra geçtik. Her iki çadırın da etrafında bir göllenme veya su akıntısı oluşmadı.

Fırtına, gece boyunca hız kesmeden devam etti. Sabaha doğru, biraz sakinlediğinde tuvalete çıktık ve sis altında göz gözü görmüyordu.

Sabah saat 9 sularında, bulutların dağıldığını haber veren kuşlar tekrar ötmeye başladı. Dışarı çıktık ve çadırları kontrol ettik.

Uyuduğumuz çadır zeminden su almaya başlamıştı. Gece boyunca farketmemiştik ama matları kaldırdığımda altlarına su birikmeye başladığını gördüm.

Karar verme vakti geldiğinde fazla düşünmedik. Ya kalacak ve bir günü daha bu şekilde geçirme riskini göze alacaktık. Ya da yağmurun fırsat verdiği ilk fırsatta, en fazla 15-20 dk içinde tüm ekipmanı toplayacak ve sis altında 1600 metreden aşağıya inecektik.

Çavşur Yaylası bahar kampı
Çavşur Yaylası bahar kampı

Karar vakti

Bu aşamada herkesin kampçılık anlayışı, beklentisi ve yeteneği farklılık gösterecektir. Hikaye anlatmaktan ziyade, yarın bu blogu açıp okuduğumda kendime çıkardığım dersleri hatırlamak için aldığım notları yazarak devam ediyorum.

Kalmak yönündeki tek motivasyonumuz, emdiği suyu içeri taşıyacak kadar ıslanmış ekipmanımızı güneş ile kurutmak oldu. Gökyüzüne baktığımızda fırtına bulutları hala aktifti ve çevremiz tamamen sis altında idi. Bu güneşin ortaya çıkması ve bizi kurutacak kadar ısıtması bugün pek olası görünmüyordu.

Bugün bir kez daha ıslandığımız takdirde giyebileceğimiz yedek kuru kıyafetimiz yoktu.

Üşütüp hasta olmamız durumunda, bir kaç gün sonra şehirde bizi bekleyen takvimde iyileşmemiz için gerekli boş vakit yoktu.

Tekrar başa dönmek gerekirse, içinde uyuduğumuz çadırın zemini su almıştı ve yağış devam ettikçe problem büyüyecekti. Çadırın içini tamamen boşaltıp tüm nemli malzemeleri kurutmadan tekrar uyuyamazdık.

Matların üstü kuru olduğu için, yedek getirdiğim ince battaniye ile zemini kurulayabilirdim. Ancak bu durum, gelecek saatlerin belirsizliğini gidermemekle birlikte çadır zeminin suya doygunluk noktasını değiştirmezdi. İlaveten, hipotermi gibi ciddi bir durumda, ihtiyaç duyabileceğimiz kuru battaniyeyi de kaybetmiş olacaktık.

Çadırımız su alıyor!

Çadırın etrafında bir göllenme veya akıntı yoktu. Ancak çadırı korumak amacı ile serdiğimiz branda, zemin ile toprak arasındaki su geçişini engelledi. Çadırı kaldırmadan problemin boyutunu anlama şansımız olmadığı için çadırı toplama kararı aldık.

Hava yağmurlu da olsa branda sermek bugüne kadar bir problem çıkarmamıştı ve hatta bu şekilde, çadır temiz ve hasarsız kalmıştı.

Çadırı topladığımız altında belirgin bir göllenme yoktu. Araya kaçan su zemin eğimi ile dışarı akmış olsa da toprak genel olarak suya doyduğu için, bizim ağırlığımızı taşıyamamıştı. Belli ki çadırımız da eskimeye başlamış.

Çözüm olarak, bir sonraki kampımızda, branda üzerinde ufak delikler açmayı düşünüyoruz. Brandanın bütünlüğünü bozmayacak ama üstünde yağmur suyu birikmesini de imkan vermeyecek sıklıkta ufak delikler açacağız.

Gölgelik geceyi başarı ile atlattı. Ürün geliştirme olarak, ön tarafındaki veranda perdesine fermuar dikmeyi düşünüyorum. Hali hazırda cırt bantlar ile kapatılabiliyor. Ancak bu sertlikte rüzgarlarda, çadırın dengesini bozmaması ve içeri su almaması için tamamen kapatılması daha güvenli olacak.

Sizin benzer deneyimleriniz oldu mu, nasıl bir çözüm ürettiniz?

21-24 Mayıs 2024

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir