Bunaltan Temmuz sıcağından ve İstanbul karmaşasından uzaklaşıp kafa dinlemek üzere yola çıkıyoruz. Bolu Gerede yükseklerindeki yaylaları gezeceğiz. Sevdiğimiz, uygun bir yayla yakınlarında kamp kuracağız. Önceki rotalarımızdan farklı olarak, bu kez aynı bölgede sabit kalmayı planlıyoruz. Kamp sırasında ihtiyaç duyabileceğimiz malzeme listesini de bu plana göre kontrol ettik. Yaylalar arası yollardan geçerken “Seviller Yaylası Yürüyüş Parkuru” şeklinde panolar görüyorum. Bu düzenleme hakkında bir kaç tabela dışında güncel bir işaret veya internette güncel bir bilgi bulamadım.
Bolu Gerede Yaylaları keşif rotası
Sırası ile Toklar, Akçakese, Deyişler, Seviller yaylalarını görüyoruz. Seviller Yaylası Gölü’nün çevresi oldukça kalabalık görünüyor. Mangallar yakılmış ve sofralar kurulmuş. Biz de uygun bir düzlükte park ediyoruz. Çeşmeden su içiyor, yanımızda getirdiğimiz hazır yemeklerle güzel bir sofra kuruyoruz.
Yemekten sonra ormana doğru kısa bir keşif yürüyüşü yapıyoruz. Ormandaki insan, araç ve yabani hayvan izlerini gözlüyoruz.
Soluduğumuz temiz havaya, göğe uzanan ağaçlara, çiçeklere, mantarlara hayran hayran bakmaktan kendimizi alamıyoruz.
Molanın ardından görmek istediğimiz diğer yaylalara doğru devam ediyoruz. Seviller Yaylası’nın evleri arasından geçiyor, Hacıveli ve Urumşah Yaylalarına gidiyoruz. Urumşah Yaylası Gölü çevresi de yine konaklamak için tercih edilen noktalar arasında.
Göl çevresinde kısa bir yürüyüş yapıyoruz. Urumşah Yaylası yaklaşık 1700 metre yükseklikte. Ahmetler Yaylası’na gitmek üzere Akçakese Yaylası’na kadar geri dönüyor ve kuzeye sapıyoruz. Ahmetler Yaylası geniş düzlüklerin üzerinde, tepede kurulmuş. Yayla girişinde görünen ilk evin teras katında “Hoşgeldiniz” tabelası asılmış. Bu yayla ve yaylaya varmadan geçtiğimiz orman içi, Seviller Yaylası’na göre 100 metre daha avantajlı görünüyor. Nedendir bilinmez kalbimizi Seviller Yaylası’nda bırakmışız! Yolu daha fazla uzatmadan geri dönüyor ve Seviller Yaylası’na gidiyoruz.
Seviller Yaylası kampı
Seviller Yaylası hem İstanbul’a hem de Ankara’ya yakın mesafede olduğu için tercih edilebilir. Yaylalar arasında, ormancıların da kullanımına uygun geniş yollar açılmış. Binek araç ile ulaşılabilir. Yayla yolları üzerinde ve yaylalarda çeşmeler var. Su içilebilir. Yayla yolları üzerinde, mesire yerlerinde ve yayla evleri arasında kısa mesafelerde çöp konteynerleri yerleştirilmiş. Belediye çöp kamyonları topluyor.
Çöp konteyneri deyip geçmemeli. Gerece Belediyesi, çöp konteynerlerinin tasarımında çok başarılı bir iş çıkarmış. Kutuların üzerin çit çim ile kaplanmış. Tüm kutular “Tabiatın Kalbi Bolu” sloganına yakışır sadelikte ve şıklıkta görünüyor. Bir yandan, bölgede piknik yapan hiç kimse çöp kutusu nerede, görmedim diyemez. Diğer yandan, herhangi bir açıdan baktığınızda, koca metal konteynerler manzaranızı bölmez.
Tüm bu önlemlere rağmen, çoğu insan maalesef ne kendine ne de doğaya saygı duyuyor. Çoğu kişi yanlarında getirdikleri plastik, metal ve cam atıkları bir kaç metre ötedeki konteynere bile atmak yerine, olduğu yerde bırakıyor.
Kamp yerinin belirlenmesi
Keşif sırasında gördüğümüz araç izlerini takip ederek ormanın içine giriyoruz. Uygun bir düzlükte kamp çadırını ve gün boyu vakit geçireceğimiz gölgeliği kuruyoruz.
Yatacağımız çadır için yer belirlerken baş tarafının batı-güney yönlerine gelmesini tercih ediyoruz. Böylece uykuyu bölebilecek sabah güneşinin ve gece yükselen ayın keskin ışıklarından korunuyoruz. Ayrıca gece veya gün doğumu esnasında esecek ayazdan da sakınmış oluyoruz.
Seviller Yaylası akşam üstü hızla soğuması ile tanınıyor. Piknik için göl kenarına gelen aileler de akşam üstü serinliği bastırmadan, yaz günü için erken saatlerde toparlanıp şehre dönüyorlar.
Yaylada geçirdiğimiz dört Temmuz gecesinde de sıcaklık 10 derecenin altında seyretti. Hatta iki gece, yoğun yağış ve sis ile birlikte 5 derecenin de altına kadar indi.
Zemin eğimi ve engebesi
Zeminin eğimi ve arazinin engebesi de en az yerleşim yönü kadar önemlidir. Çadırı kurmadan önce kontrol etmeliyiz. Çadır zemini kadar bir alanda yürüyerek veya belki eşyalarınızı yuvarlayarak kolayca değerlendirebilirsiniz. Bugün, orman içinde bir meradayız. Zemin nispeten düz ve engebesiz olduğu için sadece eğimin yönünü anlamaya çalışıyoruz. Uyurken çadır içindeki eşyaların bir yana doğru kaymasını veya kan akışımızın bozulmasını istemeyiz.
Rüzgar yönü ve şiddeti
Gece boyunca sağlıklı bir uyku uyuyabilmek ve çadır içinde yoğuşmanın (nemlenmenin) önüne geçebilmek için havalandırma pencerelerini yaz – kış açık bırakmak gerekir. Uygun iklim şartlarına göre tümünü veya bir tanesini de bırakabilirsiniz.
Özellikle uzun süreli kamp yaparken kişisel konfor şartları daha da önem kazanıyor. Biz genelde ayak uçlarımıza denk gelen pencereleri açık bırakıyoruz. Bir keresinde baş tarafındaki pencereyi açık unutmuştum. Gece boyunca üşüdükten sonra ancak sabah çadırı temizlerken hatamı farketmiştim. Bölgedeki hakim rüzgarı farketmeniz gerekir.
Kampta üçüncü gece güçlü bir yağmur yağdı. Sabaha doğru ise rüzgar yön değiştirdi ve pis bir koku aldık. Sabah bölgede daha geniş çaplı bir keşif yaptık. Kamp kurduğumuz meraya yaklaşık 50 metre mesafede, orman içinde iki yaban domuzu leşi vardı.
Öğle saatlerinde yağmurun hız kesmesini fırsat bilerek çadırımızı ve gölgeliğimizi biraz öteye taşıdık. Böylece, güneş ışığından, ısısından daha uzun süre faydalandık; ekipmanı kuruttuk. Kamp alanımıza rüzgar ile koku gelmesinin önüne geçtik.
İş bölümü
Engebeli veya dağlık bir arazide yerleşme süresi uzayabiliyor. Kamp keyfinin her aşamasında olduğu gibi, kamp yerinin belirlenip düzenlenmesi sırasında da iş bölümü yapmak önemli. Biz genellikle çadırları birlikte kuruyoruz. Kurulum tamamlandıktan sonra ise birimiz çadırın içindeki eşyaları düzenlerken diğerimiz araçta kalacak eşyaları yerleştiriyor ve sofrayı kuruyor.
Yaylada, akşam üstü serinliği de erken bastırıyor. Hava sıcaklığı düşerken nem artıyor. Bu saatlerde, ayaklarımızı çimlere uzatıp sıcak bir şeyler içmek gibisi yok!
Kampta yemek hazırlamak ve barınmak – Kamp ateşi
Kamp menümüzde genellikle konserve çorba, ev yemeği ve kuruyemiş tüketiyoruz. Çevremizdeki yabani hayvanları cezbedebilecek bir pişirme şekli veya yiyecek tercih etmiyoruz. Yemekleri ısıtmak ve çay demlemek için bütçemize göre piknik tüpü veya çok daha küçük/hafif kamp tüpü tercih ediyoruz.
Acil bir ihtiyaç hali (hipotermi riski vb) oluşmadıkça veya kar yağmadıkça, hele ki rüzgarlı bir havada ateş yakma taraftarı değiliz. Rota hazırlık aşamasında gideceğimiz yerler kadar bölgenin iklim şartlarını araştırıyoruz. Araç ile seyahat ettiğimiz için yanımızda iklim şartlarına uygun olacak kıyafetler alıyoruz.
Türlü aksilikler nedeni ile bugüne kadar bir kaç kez yer ateşi yaktık. Üç sene önce Kartepe Altıoluk Yaylası‘nda yaktığımız büyük ateşi uyumadan önce yayla çeşmesinden ilave su taşıyarak söndürdük. Buna rağmen, sabah uyandığımızda gece çıkan fırtına ile tekrar canlandığını, sabaha kadar kor halinde içten içe yanmaya devam ettiğini görmüştük.
Karda kışta kullandığımız bir ateş sobamız var. Ekim ayı sonunda Frig Vadisi rotasında iki gece yakmıştık. Ateşi söndürdükten sonra kovanın veya sobanın dibinde kül birikmiş oluyor. Bu kül soğuduğunda çöpe döküyoruz. Toprağa da gömebilirsiniz.
Kampta vakit geçirmek
Yoğun mesai temposundan fırsat bulabildiğimiz sayılı tatil günümüzde kamp yapmayı tercih ediyoruz. Önceden belirlediğimiz rotaya sadık kalmaya çalışıyor ve her gün yeni bir maceraya uyanıyoruz. Her sabah kampı topluyor; yol alıyor ve güneş batmadan başka yeni bir coğrafyada yeniden keşif yapıyor, kamp kuruyoruz. Bu kez ise, belirlediğimiz bölgede sabit kaldık ve 5 dolu gün geçirdik.
Günlük rutin uğraşlardan vakit kaldıkça bol bol sohbet ettik. Kitap okuduk ve Scrabble oynadık. Ormanda yürüyüş yaptık ve mantar topladık. Manzarayı ve yıldızları seyrettik. Fotoğraf çektik. Yağmuru dinledik. Kelebekleri kovaladık.
Üçüncü gece, saat 2 civarında yağmur başladı ve ertesi gün öğle saatlerine kadar aralıksız devam etti. Öğle yemeğinden sonra, çöpleri atmak ve su almak için göl kıyısına gittik. Dönüşte, yürüyüş yapmak için ormana girerken bir çoban abiye rastladık. Ayak üstü biraz sohbet ettik. Halit abi bir sepet kanlıca (Lactarius deliciosus) ve bir sepet yaz çörek mantarı (Boletus reticulatus) toplamış. Çörek mantarını yaylaya gelen Bolulu toptancıya satıyorlarmış. Kilosu 60 TL dedi. Kendileri ise daha çok “göveren mantar” yiyorlarmış ( Neoboletus luridiformis – lezzet sıralaması düşük).
Mantarlar alemi
Biz şehir çocukları için ormanlar oldukça büyüleyici olabiliyor. Ormanlar ve yaban hayatı hakkındaki bilgimizi ve görgümüzü farklı kaynaklar ile artırmaya çalışıyoruz. Farkındalığımız arttıkça, ormanda daha mutlu oluyoruz ve risklere karşı daha dikkatli davranıyoruz.
Menekşe Yaylası‘nda yaptığımız kamp sonrasında mantarlar alemine ilgi duymaya başladım. Yaklaşık dört senedir mantarları görmeye ve araştırmaya çalışıyorum. Yaygın mantarlar ile ilgili bir kitap edindim ve rehberliğine güvendiğim insanlarla iletişim halindeyim. Marketlerde satılan kültür mantarından ötesini görmemiş bir şehir çocuğu iken yeni bir dünya ile tanıştım. Hangi mantarı ne zaman, nerede bulabilirim; hangi mantarı yiyebilirim sorularına cevap arıyorum.
1600 metrede, ladin ve göknar ağaçları arasında geçirdiğimiz beş gün boyunca da sepetimiz boş kalmadı. Ormanda bulduğumuz mantarların kimini ilk kez görüp fotoğrafladım, araştırdım. Kimini ise yedik.
Mantarları tanımak ve tüketmek isterseniz yaygın söylemleri dinlemek yerine güvenilir kaynakları araştırmanızı tavsiye ederim. Yakup Erdem’in yazdığı “Mantar Avcısının El Kitabı” isimli kitabı önerebilirim.
Doğada yaşam ve yön bulmak
Deneyimli bir arkadaşımın tavsiyesi ile edindiğim “Doğanın İşaretlerini Okumanın Kaybolmuş Sanatı – Tristan Gooley” isimli kitabı önerebilirim. Tek seferde okuyup rafa kaldırmak mümkün değil.
Bir süredir ayın hallerini takip etmeyi, şehirde ve farklı rakımlardaki arazide takip etmeye çalışıyorum. Daha fazla gözlem yaparak öğrendiklerimi test ediyorum. Hangi bilgiyi hangi durumda kullanabileceğimi anlamaya çalışıyorum.
11-15 . 07 . 2022