Bu Cumartesi günü, İstanbul S.O.S. grubunun organize ettiği “Kentsel Yenilme Alanı” gezi etkinliğine katıldım. Akademisyen bir mimar eşliğinde Beyoğlu’nun pek de bilinmeyen arka sokaklarında, Tarlabaşı semtinde dolaştık ve pek çok konuda sohbet ettik. Devamda yer alan notları bu gezi sırasında aldığım notlardan ve internette okuduğum bazı yazılardan derledim.
Tarlabaşı semtinin tarihi
Semtin ismi, birbiriyle benzer iki farklı köken ileri geliyor:
1. Eski Pera “tarla”larının (arazilerinin) başladığı yer olmasından dolayı bir adlandırma
2. Eski İstanbul’da azınlık mezarlıklarının bulunduğu alanın başladığı yer oluşu. Fransızlar, mezarlığa; “petit champs des morts” (küçük ölü tarlası anlamında) Fransızca champs (tarla/arazi anlamında); mezarlıkbaşı (tarlabaşı) adının türetilmesi
Mezarlık bölgesinden, Sultan Abdülmecid’in teşvik fermanı ile iskana açılmış Teşvikiye semtine devam eden Vali Konağı Caddesi’nin hikayesini ise Nişantaşı – Teşvikiye blogumda okuyabilirsiniz.
1870 Beyoğlu yangını
Beyoğlu’nun tarihi de diğer İstanbul semtleri gibi yangınlarla yazılmış. Misal, 1870 Beyoğlu yangını ile dokunun %65’i yanmış.
Yaşanan büyük yangınlar sonrası, yapıları sigortalamak için Fransız yangın sigorta şirketleri şehre gelir ve ahşap yerini taş ve tuğlaya bırakır.
Tarlabaşı için imar planları Fransa’dan yollanır.
Duvarları örmek için ince tuğlalar Fransa-Marsilya’dan, inşaatlarda çalışan ustalar, mimarlar ve mühendisler İtalya’dan gelmişler. İstanbul’da İtalya cemiyetine bağlı olarak birleşmişler. İtalyan işçi cemiyeti tarafından yapılan okul binası bugün Cezayir Restoran olarak kullanılıyor.
Dönemin zengin İtalyan tüccarları ve aileleri İstiklal Caddesi etrafında çalışıyor ve yaşıyorlar. Rekabet oluşmaması için de Tarlabaşı tarafının ayrı kalmasını istiyorlar. Tarlabaşı’nda ise ticarethanelerde çalışan küçük memur veya küçük esnaf ve zanaatkârlar yani orta halli ve mütavazi insanlar yaşamışlar. Levantenler ve yerli Rum ve Ermeni İstanbullular nüfusun önemli kısmını oluşturmuş. Bölgede iki veya üç katlı tek evler ağırlıktadır. Apartman konutlar daha nadirdir.
Göç hareketliliği
Kapitülasyonların kalkması sonrası bölgede yaşayan Levanten nüfus da azalmaya başlar.
Varlık vergisi ve 6-7 Eylül olayları sonrası göç dalgası ile nüfus yapısı da hızla değişir. 1980’lerden sonra Güneydoğu’dan ve birinci Körfez Savaşı ile Irak’dan gelen göç dalgası ve 1990’larda Afrika kökenlilerin göçü başlar.
Gelir düzeyinin düşüklüğü, binaların bakımsız kalması ve kültürel olarak da sahiplenilmemesi bölgenin sosyal yapısını etkileyen etmenleri oluşturur.
İmar hareketleri
1984 sonrası tek partili hükümet dönemi ve Büyükşehir Belediye Başkanı Dalan yönetiminde bölgenin istimlak edilerek yıkılması ve Tarlabaşı bulvarının açılması sonrasında bölge fiziksel olarak Beyoğlu’ndan kopmuş ve 19. yüzyıl tarihi Beyoğlu dokusu büyük zarar görmüştür.
Dönemin hayali, savaşlarda yıkılan Beyrut’dan sonra İstanbul’un yeni bir Beyrut olmasıdır. Haliç ve çevresinin gökdelenler bölgesi, Boğaz’ın da yalılar bölgesi olması tasarlanır. Kent içi ulaşım projeleri ile iki merkez birbirine bağlanacaktır. Bu yeni bulvar Tarlabaşı semtinin tam da ortasından geçeceği için, o dönem gizli gündemde Tarlabaşı’nın düzenlenmesi değil yıkılmasının olduğu iddia edilir.
Yıkımlar ve yeni yangınlar sonrası 1987’de Tarlabaşı Bulvarı açılır ve Tarlabaşı’nın arka sokakları suç oranının arttığı bir bölge olarak kaderine terk edilir.
Gündemdeki kentsel dönüşüm/yenileme projesi, mevcut doku tek yapıların yan yana gelerek oluşturduğu yapı adalarından meydana gelmektedir. Belediye başkanının ifadesi ile “500 milyon dolarlık dev proje” ile Tarlabaşı’nı Paris’teki Champs Elysees’ye dönüştürülmesi hedeflenmektedir.
Yıkım alanı içinde, daha önce rahibelerin yaşadığı bir Ermeni Katolik manastırı da yer alıyor. Tahliye edilmiş durumda ve otel olarak restore edilmesi planlanıyormuş. Bu tarz yenileme projeleri söz konusu olduğunda, bina ve arazilerini ilk terk edenler, bürokrasi ile uğraşmak istemeyen azınlıklar olurmuş.
Yapılar sokak ile doğrudan ilişkilidir ve sıkı komşuluk ilişkileri gelişmiştir. Sokak, yaz akşamlarında kurulan ortak sofraları, sabahları kapı önü sohbetleri ile adeta ortak bir yaşam alanıdır.
– Proje ile tüm yapıların yıkılması ve her yapı adasının altında da 3 kat otopark inşa edilmesi öngörülmektedir.
– Sadece 20 kadar binanın korunacağı bilinmektedir.
– Geri kalan yapıların ise sadece cepheleri korunarak bu cephelerin arkasında yeni ve bağlamla tamamen kopuk bir yapılaşma ve yaşam oluşturulacaktır. Proje, yapıların tevhit (iki veya daha fazla binanın parselinin tek parselmiş gibi imara açılması) edilmesini ve mevcut doku ile son derece uyumsuz kat ilavelerini de öngördüğünden ortaya çıkacak yeni yapılaşmanın çağdaş korumacılık ilkeleriyle bir ilişkisinin olduğu söylenemez.
Bu proje planı yerine İstanbul SOS ekibinin önerileri:
– Yapı adası temelinden değil yapı ölçeğinden yola çıkılarak bir yenileme öngörülmelidir.
– Yapılar tek yapı olarak korunmalı, gerekli hallerde çağdaş malzemeler kullanılarak ilave kat yapılmalıdır.
– Yapı programları, yapıların gabarisi ile uyumlu olmalı, ağırlıklı olarak konut, büro, küçük dükkân, sanatçı atölyeleri ve pansiyonlar gibi işlevler verilmesi düşünülmeli, yapı-sokak sosyal ilişkileri korunmalıdır.
23.10.2011
Ellerine sağlık.