Lizbon’dan Barselona’ya uçuş süresi iki saat sürüyor. Rötar süresini ve bir saatlik farkı eklediğimde Barselona şehir merkezine ulaşmam gece yarısını buluyor. Schengen bölgesi dahilinde (yurt içi gibi) seyahat ettiğim için pasaport veya gümrük kontrolünde sıra beklemiyorum. Uçaktan iner inmez doğruca otobüs durağına yöneliyor ve havalimanından şehir merkezine giden son otobüs seferine yetişiyorum.
Barselona Havalimanı’ndan şehir merkezine ulaşım ve toplu taşıma :
Barselona Havalimanı’nda T1 ve T2 terminalleri arasında ücretsiz ring otobüsler çalışıyor. T2 terminalinden şehir merkezine tren ile ulaşım da mümkün ve son tren istasyonundan metro ile istediğiniz noktaya aktarma yapabilirsiniz.
El Prat Havalimanı’ndan (BCN) şehrin büyük meydanlarına (Espanya ve Catalunya) gece 1’e kadar aerobus var. Sonrası saatlerde ise yine aynı duraklardan gece otobüsleri kalkıyor. Aerobus sefer saatleri, tren veya farklı otobüs güzergahları hakkında güncel bilgi almak için, yolculuğunuz öncesinde havalimanı ulaşım sayfasını kontrol etmekte fayda var!
Barselona seyahatim sonrasında, İstanbul’a dönüş uçağım sabah erken saatte olduğu için, şehir merkezinden havalimanına gece otobüsü ile gittim. Önce, konakladığım adrese en yakın otobüs durağından N9 otobüsü ile 10 dakika içinde Catalunya Meydanı’na ulaştım. Meydandan hareket eden N17 otobüs ile de 40 dakika sonra Terminal-1 kapısına vardım (saat 3:40).
Uçağınız Terminal-2’den kalkacak ise, Catalunya Meydanı’ndaki aynı otobüs durağından hareket eden N16 seferine binmelisiniz. Üç gün boyunca şehirde kullandığım toplu taşıma kartımın süresi gece yarısı dolmuş olduğu için gece otobüslerine bilet alarak bindim. Gece otobüsü için bilet ücreti 2,15 euro ve otobüs şoföründen alabiliyorsunuz. Catalunya meydanındaki otobüs durağı, meydandan La Rambla’ya çıkan yönün tam tersinde kalıyor. Durağa gitmek için, gece sessizliğinde bavulları ile ilerleyen turist kalabalığını takip edebilir veya online şehir haritasından faydalanabilirsiniz.
Barselona, üç tepe arasında kalmış düz bir şehir. Şehirde gezerken tabana kuvvet bol bol yürüyebilirsiniz. Kısa sürede çok yer görmek isteyenlerden iseniz Barselona’da gezip görülecek yerler şehrin farklı bölgelerine yayılmış durumda olduğu hatırlatmak isterim. Toplu taşıma için metroda, tramvayda, trende ve otobüste geçerli, tek bir kart yeterli oluyor.
Mimar Gaudi ve Sagrada Familia Katedrali : Bitmeyen Kilise
Barselona için gezi rotası hazırlarken ilk sıralara yazmadığım bu kilise için kesinlikle yanılmış olduğumu kabul etmeliyim. Arkadaşlarımın muhakkak görmemi tembihlediği bu adresi ben de aynı şekilde size önermekteyim!
Basında “Bitmeyen Kilise” olarak anılan bu katedrali (1882) sadece dini bir yapı olarak düşünmek hata olur. Sagrada Familia Katedrali’nin içinde gezerken Mimar Gaudi ve art nouveau sanatı ile tanışıyorum. Dışarıdaki kasvetli şantiye ortamına karşılık içerideki doğal aydınlık, ışık ve renk oyunları tamamen hayal gücüne hitap ediyor ve ilham veriyor. Hayran hayran etrafı seyrederek pek çok açıdan fotoğraf çekmeye çalışıyorum. Bu esnada audioguide kaydına odaklanmak zor oluyor ve zaman zaman bir köşeye oturup kaydı tekrar dinliyorum.
Gaudi’nin sade bir mimar değil, aynı zamanda bir sanatçı ve bilim insanı olduğunu düşünmekteyim. Uygulamaları ve inşa ettiği binalardaki estetiğin arkasındaki sihirli algoritmaları müze odasını gezerken fark ediyorum. Katedralde, müzede ve video odalarında geçireceğiniz birkaç saat bence kayıp olmayacaktır.
Bir yandan aralıksız devam eden inşaatın durumuna göre katedral kulelerine de çıkış bileti satılabiliyor. Katedrale giriş için saatlerce kapıda, bilet kuyruğu beklemek istemez iseniz biletinizi internet sayfasından almanızı öneririm. Yoğunluk durumuna göre farklı saat dilimleri için bilet satışı yapılıyor ve böylece günün geri kalanını rahatça planlayabiliyorsunuz. Posta kutunuza gelen linki açtığınızda online bilet barkodunu kaydedebiliyor veya girişteki görevliye gösterek randevu saatinizde içeri girebiliyorsunuz.
Gotik mahalle :
Günün en sıcak olduğu ve esnafın kepenk indirip siesta molası verdiği saatlerde Gotik mahalleyi geziyorum. Bu bölgenin mimarisi bana İstanbul’da Galata semtini hatırlatıyor. Sokaklarda kaybolmadan her yeri görebilmek isterseniz katedralinin yan sokağından içeri girmeniz ve duvarlara zımbalanmış haritayı takip etmeniz yeterli! Labirent gibi kesişen dar sokaklar sizi adeta farklı bir yüzyıla götürüyor. Siesta saati olduğu için hemen hemen tüm dükkanlar kapalı. Dar sokaklarda yürürken yüksek binaların sert gölgeleri ve kepenklerdeki grafitiler ile baş başayım. Pasajların içlerindeki koridorlardan, kestirme şekilde paralel sokaklara veya meydanlara geçebilmek de mümkün!
Öğleden sonra La Rambla Caddesi’ni takip ederek sahile iniyorum. Sahilde biraz dolaştıktan sonra tepeye çıkma niyetindeyim. Meydandaki teleferik kulesi asansör tamiratı nedeni ile kapalı imiş. Yürüyerek gitsem diyorum ancak bu yolu tamamlamak için epey yorgunum. Gördüğüm ilk cafede bir kahve molası verip dinleniyor ve yönümü tekrar şehir merkezine çeviriyorum. Gün batımında Espanya Meydanı’nda olacağım.
Casa Batllo evi:
Barselona’daki ikinci günüme Casa Batllo evini gezerek başlıyorum. Bu ev, Mimar Antoni Gaudi tarafında beş kişilik bir aile için 1904 yılında tasarlanmış. Unesco korumasında olan ve yenilliçi tasarımı ile yeni bir çağ açmış binayı ziyaret edebilmek için erken saatte sıraya giriyorum. Bilet ücreti 21,50 euro. Mimariye karşı özel bir ilginiz yok ise sadece internet sayfasını incelemek de yeterli gelecektir. Salon hariç üst kattaki odalar ziyarete kapalı!
Benim ilgimi en çok terasa açılan banyo-çamaşır odaları ve mavi seramikler ile kaplı merdiven boşluğu çekiyor. Zemin haricinde tek bir köşesi olmayan beş katlı binayı, fazla kalabalık olmadan rahatça gezebilmek için erken saatte gitmenizi öneririm.
Poble Espanyol parkı:
Öğleden sonra, Espanya meydanındaki merdivenler ile kolayca ulaşılabilecek Poble Espanyol parkına gidiyorum. Burası, farklı İspanyol şehirlerdeki tarihi yapıların ve meydanların küçük birer kopyalarını turistik amaçlı olarak bir araya getirmiş tematik bir “İspanyol köyü” parkı. Park içinde gezerken Kkimi binaların içerisine girebiliyor ve geçici sergileri gezebiliyorsunuz. Bazı yapılarda yerel el işlerinin üretildiği ve satıldığı atölyeler, kiminde ise sadece hediyelik eşya tezgahları var. Cam işçiliği ve seramik atölyeleri ilgimi çekiyor. Bu ustalar fotoğraflarının çekilmesinden pek hoşlanmıyor. Sokakların kesiştiği meydanlarda ise restoranlar ve barlar yer alıyor. Pek ilham verici bir alternatif değil ancak çocuklarla veya kalabalık bir arkadaş grubu ile eğlenceli olabilir. Giriş ücreti 11 euro.
La Rambla Caddesi:
Rambla, kelime anlamı olarak altı şeritli yol demek. En dış şeritler araçlar için geliş-gidiş iken ortadaki dört şerit de yaya yolu olarak kullanılıyor. Baştaki “La” şehirdeki diğer Ramlalar arasındaki farklılığını ortaya koyuyor. Daha önce buranın kurumuş bir dere yatağı olduğunu da okumuştum. Yolun son denize çıktığına göre akla yatkın geliyor.
Catalunya Meydanı’ndan sahile doğru, La Rambla Caddesi’nin baş tarafındaki her turistin tekrar gelmek için su içtiği çeşmenin suyu maalesef bugün akmıyor. Çeşmeyi geçtikten az sonra sağ tarafta göreceğiniz pazar yeri La Boqueria Market oldukça turistik bir adres! Gel gör ki, Akdeniz kıyısındaki başka bir ülkeden geldiğiniz için sizi çok da fazla şaşırtmayacaktır!
Tezgahlar arasında gezerken atıştırmak için doğranmış meyve ve akşam eve götürmek için simit şeftali alıyorum. Tezgah aralarındaki küçük barlarda yemek yiyebilir veya içki içebilirsiniz. Sakatat satan bir kasap reyonu bir grup genç turistin hayli ilgisini çekmiş olmalı ki ve kalabalığı görünce ben de merak ediyorum. Yabancı gözlerle bakınca, bir ineğin veya koyunun kelleden mideye, dilden yumurtalığa kadar her organını yiyebiliyor olmamız hakikaten enteresan!
Misafir olduğum evde bu akşam bir parti var. Ev sahibimin iş arkadaşlar akşam yemeğine gelecek. Yemekten sonra Lizbon’da oynanan Şampiyonlar Ligi kupa maçını izlemek yerine masada kart oynuyoruz. Maç skorunu ise üst komşumuzun her golde attığı sevinç veya hüsran nidaları ile takip etmeye çalışıyoruz. İki İspanyol takımı arasında, Katalanların tercihi Atletico Madrid!
Barselona – Girona arasında tren ile ulaşım :
Gece uzayınca şehirdeki son günüme biraz gecikmeli başlıyorum ve yetişebildiğim ilk tren ile Girona’ya gidiyorum. MD treni ile 70 dakika sonra Girona Garı’na varıyorum. Tren bileti ücreti 11,25 euro. Hafta sonu ve resmi tatil günlerinde tren saatleri değişiklik gösterebiliyor. Yolculuğunuz öncesinde, istasyonda bulabileceğiniz R11 tren saatleri tarifesine veya internet sayfasına bakarak kontrol etmenizi öneririm. Dönüş bileti için aklımda bir saat var ama bilet almayı erteliyorum.
Girona’da sur içinde kalan eski şehir bölgesine yürüyorum. Surlarda, sokaklarda ve meydanlarda dolaşıyorum. Dar sokakları ve tuğla binaları bana Siena‘yı, akşam üstü köprü ile nehrin diğer yakasına geçerken renkli binaların oluşturduğu yansımalar Floransa‘yı hatırlatıyor. Gezip görmek için pek enteresan bir şehir olduğunu düşünmüyorum. Diğer yandan, gardaki turist kalabalığından anladığım kadarı ile Avrupa’nın büyük şehrinden Girona’ya uygun fiyatlı tren bileti bulmak mümkün görünüyor. Barselona’ya yakınlığı da göz önüne alınarak alternatif bir Avrupa seyahati için hesaba katılması gereken bir şehir olabilir!
Dört saat sonra istasyona döndüğümde Barselona için bilet sırası vardı ve istediğim seferde yer kalmamış olabilirdi. Gişedeki görevli, benimle ortak bir lisanda konuşamayınca bilet kalmış son iki seferi beden dili ile anlattı. Önce suratını ekşitti ve oturduğu yerde sallanmaya başladı. “Regional (bölgesel)” dedi. Daha sonra gülümseyerek sakin sakin oturmaya başladı ve MD (medium distance), dedi. Peki hangisi? İlk seçenek için bilet ücreti 8,40 euro.
Bölgesel tren ile 85 dakika sonra Barselona’ya varıyorum. Ne kadar sarsıntılı bir yolculuk olduğunu merak ederseniz ben pek rahatsız olmadım. İki alternatif arasında süre ve ücret dışında pek fark göremiyorum.
Tibidabo Tepesi ve lunapark:
Barselona’da dolu dolu iki gün geçirdim ama henüz şehri saran üç tepeden herhangi birisine çıkamadım. Şansımı Tibidabo’dan yana deniyorum. Hevesim, şehri eh yüksek noktadan selamlayan İsa Heykeli’ne ulaşmak ve tepedeki lunaparkta gün batımının ışıklarını fotoğraflamak olacak.
Şehir merkezinden bu tepeye toplu taşıma ile ulaşım biraz meşakkatli imiş. Uzun günlerin aydınlığına aldanıp saati hesap etmeden yola çıktığım için tepeye ulaşamadan şehre geri dönmem gerekiyor. Esasen metro ile son durağa kadar gidecek ve tepeye çıkan fünikülere binecektim. Metrodan indiğimde son füniküler saatini kaçırdığımı ve duraktan otobüse binebileceğimi öğreniyorum. Durakta benim ile aynı durumda, otobüs bekleyen Uzak doğulu bir kız grubu ile tanışıyorum. Otobüs ile son durağa kadar gidiyoruz. Bu durağın çevresinde şehir manzarasına karşı sıralanmış restoranlar var. Füniküler garajının kapısında son sefer için 21:15 yazmasına karşın makinist 20:45’de son yolcularını indiriyor ve bizim içeri girmemize izin vermeden kapıları kilitliyor.
Yolun devamını nasıl çıksak, yürüsek mi diye düşünürken sokağın karşısında aracını park eden bir beye soruyoruz. Tepeye ulaşan rampa hayli dikmiş ve yürüyerek ulaşmak bir saatten uzun sürermiş. Belki taksi ile gidebilirsiniz diye öneriyor.
Hey taksi! Yolun sonunda olduğumuz için taksiler aşağıya inecek yolcu bekliyor. Boş bir tanesine yaklaşıp soruyoruz. Normalde tepeye çıkmadığından, dağ yolunun çok kötü olduğundan bahsediyor. Kiliseye kadar gidiş ve beş dakika fotoğraf molası için 20 euro talep ediyor. Araca en fazla dört yolcu alabildiği için ben ekipten ayrılıyorum.
Havanın serinlemeye başlaması ile Barselona limanı üzerinde sis oturmuş. Gün batımı fotoğrafı için geç kalmış olduğumu düşünerek şehir merkezine dönüyorum. Otobüs ve metro ile geri dönmek de yaklaşık bir saat alıyor.
Espanya Meydanı ve La Font Magica :
Espanya Meydanı’ndaki La Font Magica (Sihirli fıskiye) havuzunu görmelisiniz. Gidip görmeden önce bana hayli anlamsız gelen bu öneri, metro durağından meydana doğru yürüyen turist kalabalığını gördüğümde hayli meraklanıyorum. Ortam, tam da yazlık sinema havası! 1929 tarihli La Font Magica havuzunda düzenlenen müzikal ve görsel gösteri yaz döneminde (Mayıs-Eylül) Perşembe’den Pazar’a kadar dört gece, saat 21:00-23:30 arasında, kış döneminde ise (Ekim-Nisan) Cuma ve Cumartesi akşamları saat 19:00-21:00 arasında sergileniyor. Mesai günlerinde metronun son seferi saat 24’de iken Cuma ve Cumartesi geceleri saat 2’ye kadar çalışıyor.
Günün son metro seferi ile Glories Meydanı’na gidiyorum. Burası iş merkezlerinin olduğu bölge ve daha önce bir benzerini Londra’da gördüğüm, mermi şeklinde yükselen Torre Agbar binasını fotoğraflamak istiyorum. Rambla şeklindeki bu caddede bir şerit tramvaya ayrılmış. Ben meydanda tramvay ile binayı aynı kadraja alabileceğim bir köşe ararken son sefer de gelip geçiyor ve bu akşam için sade bir fotoğraf karesi ile yetinmem gerekiyor. Aynı bölgedeki bir ofiste çalışan ev sahibim ile buluşuyor ve yürüyerek eve dönüyoruz.
– – o – –
Barselona’da yıllık 40 euro karşılığında bisiklet servisi kiralayabiliyorsunuz. Bu sayede, belediyenin belirlediği park yerlerinden bisiklet alabiliyor ve gittiğiniz yerdeki durağa park edebiliyorsunuz. Arkadaşımın anlattığına göre, yoğun bir saatte bisiklet ile bir yere gitmiş ise, oradaki park yeri dolu olduğu ve başka yer bulamadığı için bisikleti aldığı yere geri getirip bıraktığı da olmuş.
Barselona genel olarak güvenli ve sakin bir şehir. İstanbul’da yaşayan bir insan olarak Katalonya özerk bölgesinin merkezinde kendimi oldukça rahat hissediyorum. Üç gün süresince herhangi bir olumsuz, rahatsız edici olaya şahit olmadım.
Tarihe not olması adına Barselona sokaklarında dikkatimi çeken bir saç kesiminden de bahsetmek isterim. Yeni bir moda akımı mıdır, bir protesto şekli veya imaj arayışı mıdır bilemiyorum ama kadın-erkek pek çok gencin kafalarının bir bölümündeki saçları kazıtmış olduğunu gördüm. 1990’lı yıllarda, Özlem Tekin’in bir klibi sonrasında özellikle genç kızların enselerini kazıtması hayli moda olmuştu. Kafanın bir köşesinin kazınmış olması ise bana biraz itici göründü.
Barselona’dan alacak listesi:
Mevsim şartları uygun ise şehir merkezinden rahatça ulaşabileceğiniz ünlü plajında vakit geçirmeli ve Akdeniz’in keyfini çıkarmalı!
The Palau de la Musica Catalana: Binanın girişinde gece için konser biletleri satılıyor ama sadece görmek için de içeri girilebiliyor sanıyorum. Binanın dışı da güzel ama içerideki ana salonun fotoğrafları bile oldukça dikkat çekici. Ziyaret edilebilir hatta bir konser izlenebilir. İlber Ortaylı’nın Seyahatname’sinde bahsettiği üzere, modern mimari eseri olan bu müzik salonu, duvarlarındaki çiçek motifleri ve heykelciklerle bir çiçekçi dükkanını kıskandıracak kadar etkileyici imiş!
Montserrat bölgesindeki doğal park alanı ve burada dağın üzerine inşa edilmiş bir katedral varmış. Gidilmeli, görülmeli!
Ressam Dali’nin farklı bakış açısını bir bina içinde üç boyutlu izlemek farklı bir deneyim olacaktır ama vaktim yetmedi. Barselona’dan tren ile Figueres’e gitmeli ve müze uzun uzun gezmeli!
25.05.2014
4 thoughts on “Barselona’da 3 gün”