Dün akşam için Köprülü Kanyon kıyısında kamp yapmayı hayal etmiştik. Gün ortasında başlayan yağış hızını alamayınca kıyıdan uzaklaşmaya ve ormanlık alanda uygun bir yer aramaya karar verdik. Gün batmadan bulabildiğimiz ilk uygun düzlükte çadırımızı kurduk. Ayak üstü bir şeyler atıştırdık ve çadırın içini yerleştirdik. Gece boyu aralıksız devam eden yağışla birlikte tüm geceyi çadırın içinde geçirdik. Başka bir problem yaşamadık. Biz yeni sabaha her ne kadar kuru başlasak da çadırımızı kurutmak için beklediğimiz güneş ortalıkta görünmüyor. Çadırı fazla yıpratmamaya çalışarak topluyor ve aracın kasasına seriyoruz. Bugün tekrar deniz ile buluşacağız. Günün ilk durağı, Köprüçay’ın Akdenizle buluştuğu ovada kurulmuş, zengin Aspendos Antik Kenti olacak.
Orman yolundan tekrar asfalt yola çıkıyoruz. Kent yapılarını görene kadar, nehir boyunca uzanan geniş düzlüklerin bir yamacında ekili tarlalar diğer yamacında ise sıra sıra sera çatıları görüyoruz.
Köprüçay’ın karşı yakasına geçtikten bir kaç km sonra Antik Kent’in önüne dönen bir sapak var. Bu sapakta herhangi bir yönlendirme veya tabela yerleştirilmemiş. Aracınızı buradaki geniş otoparka bırakabilirsiniz. Turist kafileleri gişeden sonra ilk olarak tiyatroya yönlendiriliyor. Biz önümüzdeki kalabalık gruptan sıyrılmak için Yukarı Kent’e doğru yürüyoruz. Zengin ve görkemli Pamfilya kentinde muhteşem Roma dönemi tiyatrosunun yanı sıra pek çok yapı daha görebilirsiniz. Aspendos Tiyatrosu ve su kemerleri 2015 yılı itibari ile Unesco Dünya Kültürel Mirası Geçici Listesi‘nde yer alıyor.
- Aspendos Antik Kenti – Kent Haritası
Antik Kent Yerleşimi – Tarihi
Modern zaman arkeolojik araştırmalarına, bulunan yazıtlara, sikkelere ve farklı göstergelere dayanarak kentin Anadolu halkları tarafından kurulmuş bir yerleşke olduğu söyleniyor.
Efsaneye göre ise, Truva Savaşı’nın tüm dinamikleri yeniden şekillendirdiği dönemde, Pamfilya ovasına yerleşmiş bir Yunan kolonisi tarafından kurulmuş (MÖ 1200).
Günümüze ulaşmış yapıların ise genellikle 2. yüzyıla yani Roma devrine ait olduğunu görüyoruz.
Kent, coğrafi konumu itibari ile her dönemde önemli ticaret ağlarına dahil olmuş ve büyük savaşlara sahne olmuştur. Bunlar arasında, Köprüçay‘ın Akdeniz limanına kavuştuğu bölgede gerçekleşmiş Eurymedon Deniz Savaşı, tarihe yön vermiş ilkler ile bilinir. Eurymedon (Köprüçay) Savaşı antik tarihe kara birliklerinin deniz birliklerine destek verdiği ile deniz savaşı olarak geçmiştir (MÖ 466). Yunanlılar ilk kez bu savaşta iki asırdır Anadolu’yı işgal etmekte olan Persleri yenmiştir. Bu zaferin ardından Aspendos kenti de Attika-Delos Deniz Birliği’ne katılır. Yaklaşık 50 yıl kadar sonra Persler kenti tekrar ele geçirir.
Mö 333’de, Büyük İskender ordularının zengin Perge’den sonraki durağı olur. Büyük İskender ile Aspendos elçileri arasında başta barış sağlanır. Ordular kente girmez. Anlaşma sonrasında dönen oyunlar neticesinde, kent yüklü bir kefalet ödemek zorunda kalır.
Selçuklular dönemi
13. yüzyıldan itibaren kentte Selçuklu Türk yerleşimin izlerini görülüyor. Tiyatro yapısı Anadolu Selçukluları döneminde ise yazlık saray olarak kullanılmış. Bu aktif kullanım elbetteki yapının korunmasıne ve günümüze ulaşabilmesine de büyük katkı sağlamış. Arkeolojik çalışmalar sırasında sahne binasında Anadolu Selçukluları dönemine ait çiniler bulunmuş. Sahne binasını süslemiş bu Selçuklu çinilerini bugün Antalya Müzesi’nde görebilirsiniz.
Antik dönem ekonomisi
Aspendos kenti, kendi adına bastırdığı güçlü parası ve sahip olduğu anıtsal yapılar ile komşuları arasından sıyrılıyor. Akdeniz’den Köprüçay Nehri’ne ulaşan gemiler hem ulaşımı sağlıyor hem de büyük bir ticaret hacmi yaratıyor.
Şehirde dokunan altın ve gümüş işlemeli duvar halıları, limon ağacından yapılmış mobilyalar ve heykelcikler ihraç edilir. Aspendoslular at yetiştiriciliği ile de bilinir ve Pers Kralı’na da teklif etmiş olduğu atları meşhurdur. Tuz üretimi yaparlar. Bağcılık yaygındır, şarap, zeytin ve zeytinyağı ile diğer tahıl ürünleri ve yaş meyve gibi tarım ürünleri ihraç ederler.
Aspendos Antik Kenti – Yukarı Kent
Yukarı Kent tepesine tırmanıyor ve Doğu Kapısı’ndan şehre giriyoruz. Meydandaki anıtsal çeşme yöresel Konglemera taşı üzerine mermer kaplamalar ile süslenmiş. Vakti ile oldukça heybetli olduğu ortada. Belki bir gün restore edilir ve Sagalassos kentinin anıtsal çeşmesi gibi tekrar akar suya kavuşur!
Her yapı hakkında detaylı bir bilgilendirme panosu görmedim. Gişeden geçmeden önceki detaylı haritanın fotoğrafını çekmeniz kente gezerken faydalı olacaktır. Bazı yapıların ve çukur bölgelerin etrafı telle çevrilmiş.
Tepenin bir yamacından geldiğimiz yönde kalan Belkıs Köyü’nü seyrediyoruz. Bu evlerden birinde çocuk olduğunuzu düşünsenize! Sabah pencereyi açıyorsunuz karşınızda üç bin yılı devirmiş bir kent yerleşkesi ve farklı farklı medeniyetlerin izleri beliriyor.
Tepenin sınırlarında yürüyerek manzarayı seyrediyoruz. Kente su taşımış su kemeri bugün bahçeler arasında kalmış. Bir tarafında köylüler tarlada hasat yapıyor.
- Aspendos Antik Kenti – Anıtsal çeşme – Nymphaeum
Aspendos Kralı ve Prenses: Tiyatro mu, su kemeri mi?
Farklı kaynaklarda farklı şekilde yorumlanmış hikayeye göre, 2. yüzyılın iki önemli eseri büyük bir aşk uğruna inşa edilmiş. Hikayedeki rekabet mitolojik dönemden, Poseidon ile Athena arasındaki çekişmeye at ve zeytin ağacı kıyaslamalarına da benzetilebilir.
Aspendos Kralı’nın (veya dönemin Roma Valisi’nin – Tertullus) çok güzel bir kızı (Belkıs?) varmış. Talibi çokmuş, tercih yapmak zormuş. Kral şöyle buyurmuş: Kim ki halkımız, kentimiz için en yararlı şeyi yaparsa kızımı ona vereceğim! Bunun üzerine iki mühendis/ikiz kardeş kentin ihtiyaçlarını karşılayacak iki şahane yapı yapmış. Biri (Italicus) kente çok uzaklardan, karmaşık yolları aşan, zorlukları geçerek kente temiz su getiren kemerleri dikmiş. Diğeri (Zenon) ise dünyanın en güçlü akustiğine sahip tiyatroyu inşa etmiş.
Kral su kemerlerini gördükten sonra kızını bu adaya/kardeşe vermek istemiş. Tiyatronun mimarı haberi almış ve Kral’a bir oyun oynamış. Kral tiyatronun üst sıralarında gezerken “Kral kızını bana vermeli” diye fısıldamış. Sahneden gelen gizemli sesi duyan Kral tiyatronun akustiğine hayran kalmış.
- Aspendos Su Kemeri – Aqueduct
Hikayenin sonu muallak! Kral’ın bir tercih yaptığını veya sözünden dönmemek için kızını bir kılıçla ikiye ayırdığını söyleyenler var. Adaylardan birinin genç kızın ölümüne sebep olmamak için yarışmadan çekildiğini söyleyen de!
Günümüze ulaşmış, Akdeniz’in en korunaklı Roma Tiyatrosu, İmparator Marcus Aurelius devrinde inşa edilmiş (161–180). Mimarlığını Theodoros’un oğlu Zenon üstlenmiş. Tiyatronun batı girişindeki Grekçe ve Latince yazıtlara göre, yapının Curtius Crispinus ve Curtius Auspicatus adlı iki zengin kardeş tarafından yaptırldığı biliniyor.
Yukarı kentin tam da tepesinde yer alan Bazilika her köşeden ayrı fotoğraf veriyor. Kentin Stadium yapısında kazı çalışması yapılmamış olsa da tepeden baktığımızda net olarak seçebiliyoruz. Kısa bir patika ile yanına inebilir, yakından inceleyebilirsiniz.
Yukarı Kenti gezerken hikayelere konu olmuş antik tiyatroyu seyretmeyi ihmal etmeyin!
- Aspendos Antik Kenti – Roma Tiyatrosu
31.10.2021