Aigai Antik Kenti, İzmir-Manisa sınırında yükselen Yunt Dağları üzerinde kurulmuş. Bu sabah Kozak Yaylası‘ndan yola çıktık ve Bergama köyleri arasından geçerek güneye doğru ilerliyoruz. Manisa yönünde ilerliyoruz. Yunt Dağı köylerine vardığımızda antik kentin kahverengi tabelası da görünüyor.
Aigai Antik Kenti: Kimler – nerede – nasıl
Aigai antik kenti, Batı Anadolu’da kurulmuş 12 Aiol kentinden birisi olarak biliniyor. Kent tarihi MÖ 8. yüzyıla kadar geriliyor.
Aioller MÖ 11. yüzyıldan itibaren Yunan yarımadasından Anadolu’ya göç etmişler. O dönemlerde Anadolu’nun körfez kıyıları sahipsizmiş. Midilli Adası’na, Edremit çevresine ve İzmir körfezine kadar devam eden sahil şeridine yerleşmişler. MÖ 8. Yüzyılda 11 kent birleşerek federasyon kurmuş (sonraki yüzyılda Smyrna (İzmir) de bu birliğe katılmış). Birliğin başkenti Kyme (Foça yakınları) kenti imiş.
Kıyı kentleri önce Lidyalılar, sonra Persler tarafından işgal edilmiş. Perslere karşı Attika – Delos Deniz Birliği’ne dahil olmuşlar (MÖ 478). Büyük İskender devri sonrasında siyasi belirsizliğin ardından Pergamon himayesine (MÖ 250) bağlanmış. MS 17 ve 150 yılındaki büyük depremlerde kıyı kentleri harap olmuş.
Yerleşim Gün Dağı’nın tepesinde kurulmuş. Antik kentin yamaçları, kuzeyde Bakırçay (antik Kaikos), güneyde Gediz (antik Hermos) nehirlerine, doğuda ovalara ve batıda Çandarlı Körfezi’ne ulaşıyor. Kentte gezerken bir yandan da vadileri ve çevre ovaları seyrediyoruz.
Ören yerindeki ilk araştırmalar Fransızlar tarafından yürütülmüş (1881). 450 mezar yeri kazılmış ve buluntular Paris’de Louvre Müzesi’ne taşınmış. İlerleyen yıllarda, Pergamon kazı ekibinde yer alan iki Alman bilim adamı burada da kapsamlı yüzey çalışmaları yapmış.
20. yüzyılda çalışmalara ara verilmiş. Yüzyıl boyunca, Gün Dağı’na tırmanan asfalt yol açılana kadar da tekrar başlanmamış. Aigai Antik kenti modern yerleşim yerlerine uzaklığı ve coğrafi konumu sayesinde korunaklı kalmış diyebiliriz.
Aigai’deki modern dönem kazıları 2004-2016 yılları arasında Ege Üniversitesi ekibi liderliğinde yürütülmüş. 2017’den itibaren ise Manisa Celal Bayar Üniversitesi ekibi başkanlığında devam ediyor. Günümüzde ise pek çok yapısı açığa çıkarılmış ve ziyarete açılmış. Bugüne kadar bulunan deliller kent tarihinin MÖ 8. yüzyıla dayandığını gösteriyor.
Kazılarda bulunan heykeller, eşyalar ve yazıtlar Manisa Müzesi korumasında kayda alınıyor. Manisa Müzesi Arkeoloji Salonu taşınma ve tadilat nedeni ile uzun süredir kapalı imiş. Ziyarete gitmeden önce araştırmanızı öneririm.
Aigai’de geçim
Yuntdağı’nın engebeli coğrafyasında yerleşmiş Aigaililerin en önemli geçim kaynağı hayvancılıkmış. Kentin adı da buradan ileri geliyor olmalı ki; “aigai” kelimesi eski Yunan dilinde “keçi” anlamına geliyor. Keçilerin hem etinden, sütünden hem de derisinden faydalanmışlar.
Kentte bulunan yazıtlarda ve sikkelerde genellikle keçi tasvirleri yer bulmuş.
Bölgede keçi ürünlerinin ticareti o kadar önemli imiş ki; meclis enkazında bulunan bir yazıta göre, Aigai yönetimi imparatora bir elçi göndererek keçi derisinden alınan vergi için düzenleme istemiş. Roma İmparatoru bu talebi haklı bulmuş ve keçi derisinden alınan vergi oranına 1/6 olarak standart getirmiş. Bu orana uymayanları cezalandıracağını duyurmuş.
Antik Kent ziyareti
Kent genelinde çok düzenli bir işaretleme yapılmış. Yaklaşık bir saat içinde kentteki tüm temel yapıları görebilirsiniz.
Yapıların önünde net ve anlaşılabilir sadelikte bilgilendirme panoları yerleştirilmiş. Yürüyüş rotası kuzey mezarlığı ile başlıyor ve kent surlarına kadar devam ediyor.
Öncelik, kentin içindeki ve çevresindeki yolların tespitine ve temizlenmesine verilmiş. Öyle ki, kente ulaşan ve kent içindeki antik yollar açığa çıkarıldıkça, kentin yerleşim planı ve çevre kentlerle ilişkisi, ticaret yolları veya hac yolları daha iyi anlaşılabiliyor.
Aigai antik kentinden çıkan yollar kuzeyde Gryneion ve Magnesia (Çandarlı Körfezi), doğuda Temnos, güneyde Kyme ve Myrina (Foça Körfezi) kentlerine ulaşıyor.
Kent yapıları hakkında kazı ekibinin hazırladığı internet sayfasında detaylı bilgi bulabilirsiniz. Sayfada, yapıların orijinal durumlarını gösterir çizimlere, güncel fotoğraflarına da yer verilmiş. Güncel gelişmelerden ve yayınlanan dokümanlardan da haberdar olabilirsiniz.
Arkeologların genellikle tarihin tozlu toprağını kazdığı düşünülür. Halbuki gezdiğimiz ve aktif olarak kazı yapılan ören yerlerini araştırırken gördüğüm kadarı ile ekipler geleceğe yön verecek işler de yapıyorlar. Kazı ekiplerinin yürüttüğü bu tarz projeleri, en az toprağın altından bulup çıkardıkları kadar değerli buluyorum. İstiyorum ki, gelecek nesiller benzer projeler sayesinde üzerinde yaşadığımız tüm bu doğal, tarihi ve arkeolojik zenginliğin kıymetini bilebilsin ve koruyabilsin.
Aigai ekibi de benzer bir etkinlik projesine imza atmış. Ören yerinde düzenlenecek etkinlik için 2022 Eylül ayında iki hafta belirlenmiş. Aigai Arkeoloji ve Doğa Okulu programını proje sayfasından inceleyebilir ve sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz.
Aigai Antik Kenti yapıları
İlk bilgilendirme panosunu geçtikten sonra kent surlarına doğru tırmanmaya başlıyoruz. Şehir kapısına varmadan önce kuzey nekropolisinde bulunmuş bazı mezar anıtlarını göreceğiz.
Nekropolis – Mezarlık
Çevre kentlere giden yolların etrafında kalan geniş alanlar nekropolis (mezarlık) olarak kullanılmış. Kent dışında arazi yapısı kayalık olduğu için üst üste gömü yapılmamış. Farklı dönemlerde, farklı tip mezar yapıları, gömü yöntemleri tespit edilmiş.
Bugüne kadar yaklaşık 3 bin mezar belgelenmiş ve toplam sayının 10 bine çıkması öngörülüyor. Tarihlerin sürekliliğine bağlı olarak, kent yerleşiminin bin yıldan uzun süre devam ettiği anlaşılmış.
Kazılmış en eski mezar, kentin kuruluşuna da işaret ederek MÖ 8. yüzyıla tarihlenmiş. Kent büyüdükçe mezarlık alanlar da genişlemiş. Mezarlık bölgesinin kentin yaklaşık üç katı genişlikte bir alana yayıldığı görülmüş.
Yol üzerinde, 2015’de bulunmuş ve MÖ 1. yüzyıla tarihlenmiş daire şekilli bir mezar yapısı görüyoruz.
Agora Caddesi ve kapısı
Kente giriş yaptığımız ve Agora Caddesi olarak anılın taş döşeme yolun arkaik dönemden (MÖ 8-5. yüzyıl) itibaren kullanıldığı tespit edilmiş. Kapı eşiğinden geçiyor ve şehir merkezine doğru yürüyoruz.
Üzerindeki toprak temizlenerek açığa çıkarılmış bu yolda, iki bin yıl önceki insanların da yaptığı gibi, meclise, agoraya ve tiyatroya doğru yürüyoruz. 4. boyutta kaybolmak mümkün müdür acaba?
Yol temizliği sırasında, kapıda 17 yılı depreminin ardından Roma imparatoru Tiberius Döneminde kente yapılan yardımlardan ve yürütülen imar çalışmalardan bahseden bir yazıt bulunmuş.
ADA 1 – Sanayi Mahallesi – Atölyeler
Yaklaşık bir dönüm genişliğindeki atölye bölgesi, antik dönem ekonomisi ve üretimi açısından önemli bilgiler veriyor. 2012-15 yılları arasında yapılmış kazılarda 28 oda tespit edilmiş. Bu odalar genellikle iki katlı ve birbirlerine bağlı imiş. Kimisi üretim atölyesi kimi ise depo olarak değerlendirilmiş. Yapılar arasında geniş avlular ve sarnıçlar bulunmuş. Kentin her yapısında olduğu gibi burada da yağmur suları toprak künkler ile taşınmış ve sarnıçlara aktarılmış.
Bugün uzaktan bakarken bile içeride organize işler yürütüldüğü hayal edilebiliyor. Çalışmalarda, farklı üretim kollarının bir arada yürütüldüğü ortaya çıkmış. Aigai’nin tarihte yer edinmesinde önemli bir faktör olan parşömen üretimi de yine bu atölyelerde sürdürülmüş.
Antik söylenceye göre Mısır Kralı, Pergamon Kütüphanesi’nin İskenderiye Kütüphanesini geçmemesi için Anadolu’ya papirüs ihracını yasaklamış. Bu kıtlığa karşılık parşömen icat edilmiş ve MÖ 2. yüzyıl sonrasında Pergamon’dan dünyaya yayılmış. Parşömen, oğlak derisi işlenerek elde ediliyor ve papirüse göre çok daha dayanıklı, uzun ömürlü olduğu için tercih ediliyor. Helenistik dönemde, Pergamon Kütüphanesi için gerekli parşömenin Aigai’den temin edildiği düşünülüyor.
Bölgede çeşitli alet ve üretim malzemesinin yanı sıra, satış alanı olduğu düşünülen mozaik zeminli bir oda tespit edilmiş. Burada bronz sikkeler ve tüccarların koruyucu tanrısı Hermes’in mermer büstü bulunmuş. Hemen cadde üzerinde olan odanın alt katına inildiğinde ise MÖ 6. Yüzyıla dayanan bir demir atölyesi açığa çıkarılmış.
Seramik atölyesinde bulunan bir pişmiş toprak plakası üzerinde insan parmak izine rastlanmış. Beklenilen, alışılmış bir keşif değil!
Bouleuterion – Aigai Meclis Binası
1886’daki yüzeysel çalışmalarda enkaz arasında bulunmuş bir yazıta dayanarak 2004’de ilk kazma buraya vurulmuş. 8 yıl süren çalışmada, 190 kişi kapasiteli meclis binası ortaya çıkarılmış. Alt katında daha az kapasiteli eski meclis binasının da izlerine rastlanmış.
Yapının MÖ 2 – MS 3. yüzyıl arasında kullanıldığı anlaşılıyor. Depremler sonrasında çok kez tamirat görmüş. 3. yüzyıl sonlarında, kentin terkedilmesi ile yapı da kaderine bırakılmış. 12-13. yüzyıllarda, kentte yeni bir imar faaliyeti başlamış ve meclis binasının parçaları yeni yapıların inşasında kullanılmış.
Üç ana bölümden oluşan meclis binasının yapısal özellikleri ve burada bulunan mermer heykeller kazı sayfasında oldukça detaylı anlatılmış.
Agora – Aigai Şehir meydanı ve Pazar yeri
Agora çevresinde henüz detaylı bir çalışma yapılmamış. Aiga kentininin coğrafi yapısı gereği Agora binasının da kot farkına uygun olarak inşa edildiği anlaşılıyor. Genel plan MÖ 2. yüzyıla ve terasta bulunan tabakalar ise MÖ 7-6. yüzyıllara tarihlenmiş.
Agora binası yaklaşık 80 metre uzunluğunda ve 10,5 metre yüksekliğinde, üç katlı olarak inşa edilmiş. Kapı, pencere gibi detaylar dışında, kesme taş bloklar arasında kimyasal veya fiziksel bir bağlayıcı kullanılmamış. Orada, iki bin yılı aşkın süre önce inşa edilmiş, onca depreme rağmen hala ayakta ve dengede duran yekpare duvara hayran kalmamak elde değil!
Agora Binası’nın meclis tarafındaki enkazı içinde bulunmuş yazıt parçalarında kentte düzenlenen gladyatör oyunları hakkında detaylar okunmuş. MS 17 Ege depremi sonrasında, kentin yeniden imar edilmesine destek olan İmparator Tiberius adına etkinlikler düzenlenmiş. Kentte üç büyük gladyatör dövüşü yapıldığı anlaşılıyor. Bulunan yedi yazıtta ise dövüşen gladyatörlerin isimleri, dövüş türleri, özgür veya köle oldukları ve kaç kez galip geldikleri okunmuş.
Macellum – Et Balık Pazarı
Agora Binası’nın alt katı seviyesinde, terasta birkaç basamak ile inilen bir daire şeklinde tasarlanmış.
Zeminde düzgün taş bloklar dizilmiş ve temiz/kirli su için karşılıklı iki delik açılmış. Taş blokların altında kireç harcı kullanılarak yalıtım sağlanmış.
Tiyatro
Tiyatro yapısında günümüze ulaşmış giriş tünelini görünüyoruz. Okuduklarıma göre, bu yapıda kullanılan inşa tekniği, sahne binasının 17 yılındaki Ege depremi sonrasında yeniden inşa edilmiş olabileceğini gösteriyor. Helenistik dönemi yapısında, izleyici sıraları vadiyi seyrediyor olmalı!
Tiyatronun oturma sıraları henüz açığa çıkarılmamış olsa dahi, tiyatroya giden tünel duvarlarındaki işçilik bizi hayran bırakıyor.
Athena Kutsal Alanı
Kutsal alandaki çalışmalar 2017 yılında başlamış. Bulunan izler, MÖ 7. yüzyıldan MS 6. yüzyıla kadar geniş bir tarih aralığına götürüyor. Antik kentin genelinde olduğu gibi, buradaki konumlandırma da Pergamon’daki Athena Kutsal Alanı’na benzetiliyor.
Kutsal alana ve yakınlarındaki Zeus Tapınağı’na ait olduğu düşünülen mermer sütun kalıntıları yakın bir köyün cami inşasında kullanılmış.
Gördüğümüz kadarı ile geniş bir alan taranmış, tespit edilen yapı elamanları, sütun ve yazıt parçaları etiketlenerek gruplanmış. Bir gün, kutsal alan ayağa kaldırıldığında Gün Dağı’na tekrar gelmek ve antik kenti tekrar görmek isterim!
Alt yapı tesisatı ve Sarnıçlar
2800 yıllık birikime ev sahipliği yapan kent, coğrafi konumunun dezavantajı ile temiz su kaynaklarına oldukça uzak kalıyor. Hal böyle olunca, kentteki tüm alt yapı sistemi her damla yağmur suyunu kentin farklı yerlerinde açılmış yüzlerce sarnıca yönlendirecek şekilde inşa edilmiş. Temiz su ile atık suların karışmaması için toprak künkler ile kapalı bir sistem yapılmış. Yağmur suyu sarnıçlarda biriktirilirken atık sular farklı su yolları ile dışarı aktarılmış. Çatılardan akan, yollardan akan yağmur suları duvar içlerinden, yol döşemesi altından geçen temiz su kanalları ile taşınmış.
Örneğin, Ada-1 Sanayi Mahallesinde ortaya çıkarılan tuvalet giderinin yine aynı bölgede parşömen olarak işlenen keçi derilerinin işleme sürecinde, tabakhanede kullanıldığı anlaşılmış.
Agora Caddesi’nden Demirkapı’ya doğru inen taşlıkta, açığa çıkmış tesisat parçaları görünüyor.
Sığ bir çukurda MÖ 2. Yüzyıla ait bronz sikkeler ele geçirilmiş. Derin bir çukurda ise sikkeler ve sarnıcın Helenistik dönemine tarihlenmiş. Sarnıcın dibine yakın bir alanda ise MS 1-13 yüzyıl Bizans seramikleri ele geçmiş. Yani, sarnıç Helenistik dönemden itibaren defalarca temizlenmiş ve kullanılmaya devam edilmiş.
Kentte bulunan iki ayrı hamamın da bu sarnıçlardan yararlandığı düşünülürse alt yapı su tesisatının ne kadar başarılı olduğu ortadadır.
Kazısı yapılan sarnıçlarda onca depreme ve geçen zamana karşın defalarca temizlik yapıldığı ve halen aktif olarak su tutulduğu ortaya çıkmış. Su tutmayan bir çukurun ise Roma döneminde kent çöplüğü olarak kullanıldığı anlaşılmış. Bu çöplükten çıkarılan atıklar ve kalıntılar incelenerek antik dönem insanlarının beslenme alışkanlıkları, günlük yaşam şartları, kullanım eşyaları ve geçim yöntemleri keşfedilmeye çalışılıyor (2021).
Gerek mezarlık bölgesinde gerekse çöplükte bulunan hayvan kemikleri genetik olarak inceleniyor. DNA analizleri sayesinde iki bin yıl önce beslenmiş keçilerin genetik özellikleri ile bugünkü ırkların özelliklerini kıyaslamak mümkün olacak. Benzer şekilde çöplükte bulunan zeytin, üzüm veya şeftali gibi meyve çekirdekleri de araştırılıyor. Bu analizler neticesinde bölgedeki tarım ve hayvancılık şartlarının ve ırkların değişimi, gelişimi değerlendirilebilecek.
15.10.2022