Çölde çekilmiş pek çok filmin oyuncularını misafir etmiş otelimizden ayrılıyor ve Marekeş yönünde devam ediyoruz. Yol üstünde, Kazablanka‘ya uçuş yapılan küçük de bir uçak pisti var. Muhtemelen çekim ekiplerinin ve ekipmanlarının taşınması için inşa edilmiş.
Günün ilk durağı başka bir Hollywood dekoru, Aït Benhaddou Köyü. İsmini, 18. yüzyılda buraya yerleşen bir devlet büyüğünden alan köyde bugün pek yaşayan yok. Kalenin içine girmek için su akıntısının ilerisindeki kemerli kapıyı ve esnaf dükkanlarının arasından geçerek çıkılan asma köprüyü tercih edebilirsiniz. Biz güneşin açısını da düşünerek kapıdan girip köprüden dönüyoruz. Turistik olarak hayli popüler köyün girişinde yakasına bir kart takmış yaşlı bir amca önümüzü kesiyor ve üzerinde müze bileti yazan makbuz koçanı ile kişi başı 10 ar dirhem ödememizi istiyor. Köyde seyyar satıcılar ve turistler dışında gördüğümüz tek amcayı fazla üzmüyor ve fotoğrafını çekmemiz karşılığında biletlerden alıyoruz.
Sahra Çölü ile Marakeş arasındaki ticaret kervanlarının yolu üzerine, geleneksel çöl mimarisi ile kurulmuş bu toprak (kil) yapılı köy (ksar) 1987’den bu yana Unesco Dünya Mirası programı kapsamında ve girişi ücretsiz.
Taş ve toprak evleri olan köylerin arasından geçerek yolumuza devam ediyoruz. Marakeş yönünde hayli yoğun olan trafik gidiş-geliş çift şeritli ve bol virajlı. Fas genelinde şehirler arası hız limiti 60 km. Büyük şehirlere yakın bölgelerde 100 km’ye kadar izin veren tabelalar gördüm. Faslı şöforler genellikle dikkatli. Belki ülke ekonomisinde turizm önemli bir pay aldığı, belki de konuklarının çoğu Uzak Doğulu ve Avrupalı, kurallara saygılı olduğu için bilemiyorum ama önde oturan yolcunun emniyet kemeri takması konusunda hassaslar. Tabi bu dikkat şehir içinde ve özellikle araç trafiğine kapalı Medina çarşılarındaki bisikletli, motorlu ve eşekli esnaf için geçerli değil. Çarşılarda gezerken özellikle dikkatli olmalısınız!
Ünlü Tizi N’Tichka Geçiti‘nin rakımı 2.260 metre. Oldukça rüzgarlı ve pek çok turist gibi biz de bu geçitte kısa bir mola veriyor ve anı fotoğrafı çekiyoruz.
Nehir kenarlarında gördüğümüz kuru dal şeklindeki, yeni yeni filizlenmeye başlamış beyaz ağaçlar, endemik bir bodur ceviz türü imiş
Geçen sene bu yol kar yağışı nedeni ile kapanmış ve insanlar 5-6 saat mahsur kalmış. Yol boyunca Fransız inşaat firmaları yol genişletme çalışmalarına devam ediyor. Oldukça virajlı ve işlek olan yolun uçurum kenarlarında herhangi bir koruma şeridi bulunmuyor ve bu nedenle gece saatlerinde kullanılması pek önerilmiyor.
Yaklaşık 10 saat sonra vardığımız Marakeş’de saat ikindi vakti ve gün batımı saatine kadar Medina bölgesinde, meydanda ve çarşılarda dolaşıyoruz. Marakeş üç bölgeye ayrılıyor: Eski şehir (Medina), yeni şehir ve Palmiera bölgesi. Bu bölgede genellikle lüks oteller ve golf kulüpleri var. Şehir nüfusu 1,5 milyon. Bağımsız Fas Krallığı’nın ilanından sonra da, yirmi yıl öncesine kadar şehirde halen Fransız nüfus hakim iken Faslıların eğitime gereken önemi vermesi ve işgücü olarak hakim olması ile Fransız nüfus günden güne azalmış.
Unesco korumasındaki Jemaa El-Fna Meydanı belkide tüm ülkenin en bilinen meydanı. Meknes’de küçük bir örneğini gördüğümüz meydanda yılan veya maymun oynatıcıları, akrobasi ve geleneksel dans figürleri sergileyen ekipler, dövmeciler, falcılar ve hatta 2. el takma diş satan seyyar satıcılar bile görebilirsiniz. Tam bir curcuna. Devlet, 1970’li yıllarda bu meydanı yıkıp otopark yapmak istemiş ama şehirde yaşayan İspanyol bir yazar öncülüğünde bu yıkıma karşı çıkılmış ve meydan yıkılmamış. 1990’da geniş çaplı bir tadilat yapılarak meydanı çevreleyen eski evler restore edilmiş. Bu evler bugün genellikle butik otel veya restoran olarak görülebilir. Nerede ise tüm binalar, yol boyunca gördüğümüz dağların zirveleri gibi tuğla renginde ve şehrin kızıllığı da bundan ileri geliyor.
Meydana yaklaşık 200 metre uzaklıktaki Kutubiye Camii’nin 800 yıllık bir tarihi var. Kutubiye Camii’nin minaresi Medina bölgesinin en yüksek noktası ve bundan daha yüksek bir bina yapılmasına izin verilmiyor. Hatta zamanında, minareye çıkıp ezan okuyan müezzinler de kör seçilirmiş ki yukarıdan bakınca sarayın haremi görünmesin!
Fas’da alışveriş yapmak isterseniz türlü türlü alternatif bulabilirsiniz. Marakeş’in labirent sokaklarında sanatçıların atölyelerinin bulunduğu hanları geziyoruz.Bu hanlar genellikle 17. yüzyılda yapılmış.
Gölgelerin uzamaya başladığı saatlerde meydana bakan bir kafenin önünde buluşuyoruz. Teras katına çıkmak için sıraya giriyoruz ve 20 Dirhem karşılığında soğuk bir meşrubat alarak terasa çıkıyoruz. Uzun süredir gazlı içeçek içmemişken klasik şişesindeki bir Coca-Cola’da çocukluğumun tadını buluyorum. Marakeş her anlamda bir zaman tüneli ve sinema sahnesi!
Akşamın rüzgarlı havası ertesi sabaha yağmur bulutlarını taşıyor. Bu sabah, Marakeş’den ayrılmadan önce Majorelle Bahçesi’ni ve Bahia Sarayı’nı göreceğiz.
Mimarı Fransız Mojorelle’nin ismini taşıyan bahçenin satılması gündeme geldiğinde başka bir Fransız, ünlü moda tasarımcısı Yves Saint Laurent tarafından satın alınması ile günümüze kadar ulaşmış. Marakeş dünyada havası en temiz olan şehirlerden bir tanesi ve astım hastası olan Laurent’i de vefatına kadar misafir ediyor. Dünyanın farklı coğrafyalarından yaklaşık 300 tür bitkinin yer aldığı peysajda otomatik sulama sistemi kullanılıyor. Yves Saint Laurent’in vasiyetine uygun olarak bahçe halen korunuyor ve ziyaret edilebiliyor.
Majorelle Bahçesi‘ni ziyaret etmek isterseniz, turistik tarifeye göre ilk giriş ücreti 70 Dirhem. Biz bu bileti alıyor ve sadece bahçeyi geziyoruz. Berberi Müzesi için 30 Dirhem, Yves Saint Lourent’in kişisel eşyalarının ve tasarımlarının sergilendiği evi için 100 Dirhem. Gitmişken bahçeyi ve evi doya doya gezmeden dönmem derseniz 200 Dirhem karşılığında kombine bilet alabilirsiniz. Bahçede ayrıca ufak bir satış mağazası ve galeri de bulunuyor.
2,5 dönüm araziye yayılmış bahçede yaklaşık 45 dakikalık bir mola veriyoruz ve biraz yorulmakla birlikte doyamadık desek yeridir. Sabah erken saatlerde atıştıran yağmurun etkisi ile nemli ve serin bahçeye girişte bizi bambu ağaçları karşılıyor. 2-3 çeşit bambu ağaçlarının arasındaki koridordan geçerek kuş sesleri eşliğinde bahçenin içlerine doğru ilerliyoruz.
Bahçeyi, ziraat mühendisi bir arkadaşım ile birlikte geziyorum. O anlatıyor, ben dinliyorum: Bahçe peysaj sanatı dünyada ilk İngilizler tarafından uygulanmış. Sonrasında Fransızlar ve Almanlar çok güzel tasarımlar yapmış. Rus tasarımı bahçeler ise ayrı birer dünya olarak tanımlanıyor.
Kauçuk ağaçları görüyoruz. İncir ağacı ile aynı aileden olan bu tür, nerede ise evrimin ilk türlerinden imiş. Öyle ki, bugün bile dilimizde olan, incir ağacının zararları ile ilgili pek çok hikaye de, bize göçebe şaman atalarımızdan yadigarmış!
Lilyum ve türlü türlü, dikenli, çiçekli aloe vera bitkileri arasında ciğerlerimiz bayram ediyor. Süs narı dediğimiz küçük ağaçlar ve çiçeği üzerinde muz ağaçları var. Muz ağacının çiçeği bana hayli enteresan geliyor.
Ağaçların altında numara plakaları var ve köşe başlarındaki tabelalarda türlerin latince isimleri ve memleketleri yazıyor. Madakaskar’dan, Çin’den hatta İstanbul’dan bile ağaçlar var. Boğaziçi’nin endemik bitkisi erguvan ağacı çiçeklerini yeni dökmüş. İstanbul’da Mayıs ayında Boğaziçi’ni erguvan rengine boyuyan çiçekler Fas’ın sıcak ikliminde Nisan ayında dökülmüş demek.
Palmiye ve kaktüs türleri görüyoruz. Akasya ailesinden kocaman bir ağaç ve limon ağacı benzeri benjamin ağaçları görüyoruz. Kaktüs ailesinden çiçekli, çiçeksiz, dikenli, dikensiz türlü türlü sukulent peysajı görüyrouz. Yaprağında su depoladığı için uzun ömürlü bu bitkileri bol bol fotoğraflıyoruz.
Turistik olarak oldukça popüler olan ve küçük bir arboretum kadar zengin bahçeyi günün erken saatlerinde gezmenizi önerebilirim.
Marakeş’deki son durağımız Bahia Sarayı‘na giriş ücreti 20 Dirhem.
İç içe avlulardan ibaret sarayın her avlusu ayrı bir görsel şölen niteliğinde. Duvarlara, tavanlara, kolonlara bakmaktan, türlü türlü işlemelerden, renklerden gözümü alamıyorum. Saraya girdikten az sonra başlayan şiddetli sağanak güneşi gizliyor ve puslu ve ıslak havada tüm turistlerin sarayın karanlık avlularına çekiliyor.
Saray 19. yüzyılda Kral’ın veziri için inşa edilmiş. Vezirin haremi ve cariyeleri bu, 8000 metrekare genişliğindeki sarayda yaşamış.
Saray, eski Marakeş’de Mellah Bölgesi’nde kalıyor. Geçmişte Yahudilerin yoğun yaşadığı bu çevrede pek çok kuyumcu atölyesi görmek mümkün. Cuma günü Fas’da resmi tatil, çoğu esnaf dükkanı ve atölye kapalı. Çarşı sakin.
Öğle saatinde Marakeş’den ayrılıyoruz. Atlas Okyanusu kıyısındaki Essaouira yaklaşık iki saat mesafede.
Fas’da izlediğimiz rotayı Wikiloc’dan takip edebilirsiniz.
2 thoughts on “Çölde sinema: Marakeş”