Marakeş’den Essaouira’ya doğru gidiyoruz. Atlas Dağları’nı aştığımız uzun kara yolculuklarımızda aşina olduğumuz türlerden farklı bir tür ağaç nerede ise tüm bölgeye yayılmış. Argan ağacı dünyada sadece bu bölgede yetişen, Fundagillerden endemik bir tür bitki. Zeytine benzer meyvesinden yine zeytinyağına benzer şekilde argan yağı elde ediliyor. Bu yağ, başta kozmetik sektörü olmak üzere oldukça değerli bir ürün ve Fas’ın ihracat kalemleri arasında da önemli bir yer tutuyor. Fas’da tamamen kadın kooperatifleri tarafından kontrol edilen argan yağı üretiminde tamamen geleneksel yöntemler kullanılıyor.
Kente girmeden mola verdiğimiz imalathanede hem üretim sürecini görüyor hem de alışveriş yapıyoruz.
Argan ağacının meyveleri önce yeşil oluyor sonra sarıya ve kahverengiye dönüyor. Olgunlaşan meyvenin önce kabuğu kırılıp içindeki fıstığı çıkarılıyor ve bu fıstık ezilerek hamur haline getiriliyor. Hamura su eklenerek yaklaşık iki saat yoğuruluyor ve bu şekilde yağı çıkarılıyor. Doğal şekilde elde edilen bu yağ, kozmetik amaçlar ile kullanılıyor.
Fıstıklar kavrulduktan sonra devam eden süreç ile elde edilen yağ ise yemeklik olarak kullanılıyor. Yemeklik yağın tadına da bakıyoruz. Bal ile ve badem ezmesi ile yapılan karışımlar oldukça lezzetli. Saf yağın tadı ise zeytinyağına benzemek ile birlikte çok daha hafif. Yemeklik olan bu yağ şeker hastalarına, kalp hastalarına ve kolestrol hastalarına iyi gelirmiş. Yemek pişirirken kullanılması tavsiye ediliyor. Küçük bir şişe için verilen fiyat 150 dirhem (yaklaşık 75 TL, Nisan 2018).
Argan çiçeğinden elde edilen bal ise mideye iyi gelirmiş. Ücreti 170 dirhem.
Bu satış ofisinde, türlü türlü cilt hastalıklarına , kas ağrılarına, romatizmaya karşı veya bakım amaçlı, onarıcı, parfümlü, kırışıklık karşıtı, sivilce karşıtı pek çok çeşit krem veya şampuan alternatifi bulmak mümkün.
Saç ve yüz için kullanmak üzere aldığımız yarım litrelik argan yağı şişesi için söylenen ilk rakam 900 dirhem oluyor ve günlerdir alıştığımız pazarlık aşamasının neticesinde 400 dirhem ödeyerek mağazadan ayrılıyoruz.
Marakeş’den yaklaşık üç saat mesafedeki kente ulaştığımızda hava parçalı bulutlu. Tarihi şehirdeki ilk günümüzde, medina bölgesinde kısa bir keşif turu atıyor ve okyanus kıyısında gün batımı fotoğrafı çekiyoruz. Bugün hava bulutlu ve resmi tatil gününde (Cuma) çarşı pek hareketli değil.
Gel-git etkisinin yoğun olarak farkedildiği sahil epey geniş. Çift kale maç yapan çocuklar, detektör ile kumların arasında değerli maden arayan meraklılar ve turistleri gezdiren seyisler var.
Cumartesi günü pırıl pırıl, güneşli bir sabaha uyanıyoruz. Bugün tüm günü kale içinde fotoğraf çekerek geçireceğiz.
Arkeolojik kazı buluntuları tarih öncesi çağları işaret etmekle birlikte bölgede bilinen yerleşim tarihi 1. yüzyıla kadar hakim Berberi kabilelere kadar geriliyor. Romalılar ve Ortaçağ’da yerleşen Müslüman ailelerden sonra kente bugünkü ruhunu veren mimari 1506’da Portekizli Kral’ın talimatı ile şekillenmeye başlar. Okyanus kıyısındaki birkaç şehre inşa edilen kaleler Portekizli denizcilerin kara kıtada tutunması için yeterli olmaz ve henüz yüzyıl ortası olmadan işgal ettikleri çoğu limanı terketmek zorunda kalırlar.
16. yüzyılda İspanya, İngiltere, Hollanda ve Fransa gibi dönemin diğer güçleri de, aynı zamanda korsanlar için bir sığınak olan kaleleri zapt etmek için nafile yere saldırırlar.
İlk kez 1629’da Fransızlar bölgede yerleşmeyi başarır. 1631’de Fas Kralı ile yapılan kapitülasyon anlaşması ile bölgede yerleşmiş Fransızlar için bir konsolosluk kurulması ve dini özgürlüklerinin tanınması kabul edilir.
Bugün gezdiğimiz Essaouira kale içi bölgesi 18. yüzyılda Faslı Kral’ın yönlendirdiği Fransız mimarlar tarafından inşa edilir. Liman bölgesinin inşasında İngilizlerin ve Flemenklerin de etkisi olur. Bu süreçte, Essaouira’nın Marakeş’e en yakın liman olması ve Akdeniz’in Atlas Okyanusu’na çıkışının kuzeyde Agadir limanından kontrol edilebilir olması Faslı kralın elindeki temel kozlar olur. Bu süreçte, Agadir ve Rabat limanları kapatılarak tüm ticaret akışı Essaouira limanı üzerinden sağlanır. Limanın işletmesi ve diğer ülkeler ile diplomatik ilişkiler ise Avrupalı devletler tarafından sağlanmaktadır. 19. yüzyıla gelindiğinde, Atlas Dağları’nın etekleri ile Akdeniz’in diğer yakası arasındaki yoğun ticaret ağını yöneten Yahudi nüfusu kentte %40 oranına ulaşır.
1844’de Fas’ın Fransa’ya karşı Cezayir ile işbirliği yapmasına karşılık Essaouira limanı Fransız ordusu tarafından bombalanır. Fas’ın bağımsızlık mücadelesi verdiği 1912-56 yılları arasında kent Fransızların askeri üssü olur.
Bugün 125 bin kişi kadar olan kent nüfusunun ancak %10’unu Avrupalılar veya Yahudiler oluşturmakta. İsrail’in kurulması ve Fas’ın bağımsızlık mücadelesi sonrasında, günümüzde kentte Yahudi nüfus hayli azalmış ve Yahudi bölgesinde gezerken gördüğümüz çoğu bina ya terkedilmiş ya da yıkılmış durumda. Yaşanmışlıklar ilginize çekiyor ise, bu şehirdeki antika dükkanlarını gezmenizi özellikle öneririm. Yahudi işçiliği ile bezenmiş aksesuarlar ve günlük modern hayatta da kullanılabilecek pek çok alternatif bulmak mümkün.
Günümüzde bir balıkçı kasabasına dönüşmüş şehirde, limandaki kalenin dibinde açılan balıkçı barınaklarında türlü türlü okyanus balığının tadına bakabilirsiniz. Daha önce Portekiz’de yediğim sardalyeden sonra burada tekrar denemek istemiyorum. Öğle yemeğini lİmana yakın meydandaki eski binaların altında açılmış, Avrupai tarzdaki kafelerden birinde yiyorum.
Limanda, her gün saat 15-17 arasında balık mezatı kuruluyor.
14-15.04.2018
One thought on “beyaz Afrikalı: Essaouira”