Akdeniz kıyısındaki mavi şehirden sabah erken saatte ayrılıyor ve Atlas Dağları boyunca ilerliyoruz. Önümüzdeki dört gün boyunca uzun uzun kara yolculuğu yapacak, önce dağları aşıp Sahra Çölü’ne varacağız. Sonra da batıya doğru, Marakeş’e devam edeceğiz. Kara yolculuklarını seviyorum!
Volubilis Antik Kenti
Şavşavan‘a yaklaşık 170 km mesafedeki Roma dönemi antik kenti Volubilis’i uzaktan görüyoruz. Sağanak yağışın peşimizi bırakmadığı bir yolculukta, planımızı değiştirip rotadan çıkmamak için, ana yoldan bile görebildiğimiz sütunlarını ancak uzaktan fotoğraflıyoruz. Meknes‘e 30 km mesafede yer alan ve özellikle etkileyici mozaikleri ile Kuzey Afrika’nın en önemli antik çağ mirasını görmenizi öneririm!
Volubilis, MÖ 3. yüzyılda, Berberi kavimlerin başkenti olarak kurulmuş. 1. yüzyılda Roma İmparatorluğu döneminde önemli bir askeri üs noktası haline gelmiş ve etrafı surlar ile çevrilmiş. Verimli toprakları ile hakkettiği üne ve zenginliğe kavuşmuş. Etrafı surlarla çevrilmiş. Kentte yaşayan Katolik Latinler, asırlarca surların güneyindeki Berberi kavimlerle ve yeni yeni yayılan Müslüman ailelerle komşu olarak kalmışlar. Ta ki 7. yüzyıla, Fas topraklarında hızla gelişen ve yayılan İdrisi Hanedanlığının hakimiyetine kadar.
Hz. Muhammed’in soyundan gelen 1. İdris, Abbasilerle olan bir savaşta tüm ailesini kaybedince batıya, Roma kenti Volubilis’e sürgün gelmiş. Civardaki berberi Kral’ın kızı ile evlenmiş ve İdrisi ailesini kurmuş. 789’da bugünkü Cezayir topraklarının fethi sonrasında Abbasi Halifesi Harun Reşit ile ters düşen 1. İdris zehirlenerek öldürülmüş.
11. yüzyılda 2. İdris tarafından tekrar fethedilen yeni şehir Fes’in cazibesi karşısında nerede ise tüm nüfusunu kaybeden Volubilis, 18. yüzyıldaki depremde (1755 Lizbon depremi) büyük bir yıkım yaşamış ve kent imarında kullanılmış mermer parçaları Meknes’in inşasına taşınmış. Antik kent 1997 yılında Unesco Dünya Mirası listesine alınmış.
Yakınından geçtiğimiz Muhammet Tahi Barajı, çevresindeki 100’den fazla Berberi köyünün ihtiyacına yetecek kadar su depoluyormuş.
İfran şehri
İfran’a yaklaştıkça rakım ve ağaçların yoğunluğu gittikçe artıyor. Yol kenarlarında gördüğümüz bal kovanlarında çiçek balı üretiliyormuş. Rehberimiz, kaliteli bir çiçek balının kilogramının 400-450 dirhem olduğunu söylüyor (200 TL, Nisan 2018).
Fas’ın kayak merkezi, Faslı zenginlerin kar tatili için tercih ettiği İfran kenti, Fransız sömürgesi döneminde, 1929’de Alp mimarisi ile inşa edilmiş ve dik üçgen çatıları ile kara kıtanın İsviçre’si unvanını taşıyor.
Şehrin hemen girişinde, Suudi Kralı ile Fas Kralı’nın ortak girişimi olan, Amerikan ekolünde eğitim veren özel bir üniversite var. Temiz havası ile özellikle sporcular için de popüler bir kamp adresi olan bu küçük bir kasabanın meydanındaki parkta devasa atlas sedirlerini (cedrus atlantica) yakından inceleme şansımız oluyor. Yağış durmuş olsa da, saatin öğleni geçmesi ile hava buz gibi, rakım 1665 metre.
Atlas sediri iğne yapılı (dikenli) bir ağaç türü. Küçük taneli meyveleri var. Gövdesi oldukça kalın ve boyu uzun. Kozalakları yukarıya doğru, çanak gibi uzamış. Benzer aileden olan ve hemen yandaki ladin ağacının kozalakları ise aşağı doğru sallanıyor. İki ağacı kıyaslarken fark ediyoruz ki sedir ağacının dalı gövdeye 90 derece çıkıyor ve tek batımında pek çok dikeni var. Ülkemizde, özellikle Toros Dağları doğasında yaygın tür olan toros sedirine göre dikenleri (ibre) daha uzun.
İfran’da verdiğimiz kahve molasının ardından Atlas Dağları üzerinde tırmanmaya devam ediyoruz. Saat daha erken olsa da hava gittikçe kararıyor ve önce birer ikişer uçuşmaya başlayan kar taneleri bir saat içinde yoğun bir tipiye dönüyor (rakım 1750 metre). Rehberimizin anlattığına göre, Nisan ayında bu coğrafyada böyle bir kar yağışının tek açıklaması küresel ısınma olabilir!
Midelt şehri ve konaklama
Midelt’in girişinde kocaman bir elma heykeli görüyorum. Midelt’de konaklayacağımız otele (Kasbah) vardığımızda kar yağışı devam etmekte.
Bu sabah, 2018’de İstanbul’da görmediğimiz kar keyfini sıra dağların doruklarında bırakıp yüzümüzü Sahra Çölü’ne dönüyoruz. Yollar çorak.
09.04.2018
3 thoughts on “Atlas Dağları’nın ardı”