Önceki akşam Burdur merkezde konaklamayı planlamışken askeri tören nedeni ile otellerde yer bulamıyor ve son dakikada direksiyonu Isparta’ya çeviriyoruz. Bugün Isparta – Ağlasun – Burdur güzergahında bir halka çizerek, uzun yoldan Eğirdir Gölü’ne ulaşacağız. Akşam, Eğirdir Gölü kıyısında, Altınkum Plajı’nda kamp kurmayı planlıyoruz.
Doğu yönünde devam eden göller bölgesi rotamız üzerinde Selçuklu mimarisine ait gördüğümüz ilk eser, Eğirdir Gölü’ne 23 km mesafedeki Atabey Gazi Ertokuş Medresesi oluyor.
Medrese, Selçuklu hükümdarı 1. Alaaddin Keykubat zamanında, uç kumandanı Mübarizeddin Ertokuş tarafından 1224 yılında yaptırılmıştır. Kullanılan taşlar, Agrai (Atabey) ve Seleukeia Sidera (Bayat) antik kent harabelerinden devşirilerek yapıya taşınmış. Bu taşlardaki işlemeler dışında oldukça sade tasarlanmış medresenin taş mihrabı görülmeye değer. Kubbesi kapalı medreseye girince etrafı çiniler ile bezenmiş bir türbe, etrafında medrese odaları görüyoruz. Yapı 1993’de restore edilmiş.
Eğirdir Gölü Altınkum Camping:
Eğirdir Gölü Altınkum Plajı‘nda üstündeki sette, karavan ve çadır kamp yeri olarak belirlenmiş alanda çadırımızı kuruyoruz. Kamp yerinde otopark ücreti 10 TL ve standart boydaki çadırlar için günlük kamp ücreti 20 TL. Uzatma kablosu ile çadır yakına kadar ücretsiz elektrik çekebilirsiniz. Tuvaletler temiz, mutfak ve duş bölümlerini kullanmadık. Plajın kumu hakikaten altın renginde ve incecik!
Gece plajda yürüyüş yaparken, bungalov evler gördük. Eğirdir Gölü’ne karşı konumlandırılmış bu küçük bungalovların önünde piknik masası ve ateş yakmak için de yer ayrılmış. Bunları da otoparktaki yetkili ile görüşerek kiralıyor olabilirsiniz, sormadık.
Göl kenarına öğleden sonra saatte ulaştığımız ve hava da rüzgarlı olduğu için, çadırımızı kurduktan sonra plajda güneşlenme planımızı erteliyoruz. Göl manzarasını ve gün batımını seyredebileceğimiz bir tepeye tırmanmayı tercih ettik.
Eğirdir Gölü’nü seyreden en güzel manzara!
Sivritepe’nin eteklerinden Akpınar Köyü’ne doğru tırmanmaya başlıyoruz. Prostanne Antik Kenti’nin tabelasını görünce önce burayı bir görelim diyerek tekerlek izlerini takip edereken araç ile yola devam ediyoruz. Tepe henüz kazılmamış ve etrafta herhangi bir yapı göremiyoruz ancak göl manzarası şahane. Rüzgara fazla dayanamayıp köye iniyor, kafenin terasından gölü seyrediyoruz. Elektrik kabloları ile bölünen manzara hoşumuza gitmeyince direksiyonu namını duyduğumuz Baba Keyf Cafe’ye çeviriyoruz. Tepeden inerken çıkmaz sokaklara dalıp da yönü bulmak biraz zor olsa da duvarlara çizilmiş okları takip ederek şehre inmeden tepenin diğer yamacına tırmanan sokağı buluyoruz.
Eğirdir’e gelmişken bu kafeye uğramadan dönmeyin! Şehir merkezinden yürüyerek veya araç ile gelebilirsiniz. Manzarayı seyrederken, karadut şerbeti içip biraz soluklandık (5 TL/bardak).
Akşam yemeği için merkezde, Yeşilada girişindeki Big Apple Restoran’da güveçte kerevit ve mekanın ünlü yemeği soslu levrek yedik, memnun kaldık.
Tüm gece devam eden rüzgar gün doğumunda da kesilmeyince biraz daha uyusak dedik ama rüzgarın sesi pek fırsat vermiyor. Rüzgara karşı kahvaltı masası kurmaya kalkışmadan çadırı toplayıp kamp yerinden ayrılıyoruz. Ayrılırken gördüğümüz kamp işletmecisi, göl durgun olsa böyle bir havada hem plajdaki şezlonglarda hem de kamp alanında yer bulmanın çok zor olacağını söylüyor. Yine aynı sebepten olsa gerek, yola uzakta olmasak da araç sesi veya başka bir gürültü duymadan, sakin bir gece geçiriyoruz. Belli ki denize girmek için gelmiş insanlar sahilde bir tur atıp şezlonglara yerleşmeden geri dönüyorlar. Hal böyle olunca, içimizi ısıtan güneşe rağmen bizim de plaj keyfi hevesimiz kursağımızda kalıyor.
Pazar sabahına güzel bir kahvaltı ile başlamak için sahil yolu üzerindeki Selanik Cafe’ye gidiyor, yükselip kayalıklara vuran dalgalara karşı pencerenin arkasına oturup uzun uzun gölü seyrediyoruz.
2017 başında Cittaslow (sakin şehir) ilan edilen Eğirdir’de Pazar sabahı sessiz başlıyor.
Eğirdir’de gezilecek, görülecek yerler:
Vakti ile göl içinde birer ada olan ve açılan yol ile birbirine bağlanan Yeşil Ada ve Can Ada’nın etrafında araç ile panoramik bir tur atıyoruz. 1072 yılında yaşanan kuraklık neticesinde gölün seviyesi iki metre kadar düşmüş ve adalar arasında kalan kayalık sırt su yüzüne çıkmış. Bunu fırsat bilen yerel yönetim, bu sırtı doldurarak iki adayı anakaraya bağlayan bir yol inşa etmiş.
Mübadele öncesinde Rum yerleşimi olan Yeşilada’dan günümüze kalmış pek iz göremedik. Taş evlerin yerini betonarme binalar almış. Göl etrafında yürüyüş yolu inşaatı devam ediyor. 19. yüzyıldan miras Ayastefanos Kilisesi Belediye tarafından restore edilmiş ancak biz orada iken kapısı kapalı idi ve bilgilendirme tabelası göremedik. Zamanında Kudüs’e giden hacı adayların ziyaret ettiği mabette günümüzde ayin yapılıyor mu veya Kilise ziyarete açık mı, bilmiyorum.
Yeşilada (Nis Adası)’nda kalan camiye tekrar dönüp bakmıyoruz ancak araştırdığım kadarı ile alacaklıyız! Müslüman halkın adaya yerleşmeye başlaması ve nüfusun artması ile bu ahşap kilise (Kız Kilisesi), cemaati tarafından Müslümanlara hediye edilmiş ve 1618’de padişah fermanı ile camiye çevrilmiş. Hz İsa’nın 12 havarisinden birisi olan Aziz Paul’ün yolu üzerinde olan Eğirdir’in tarihinin iki bin yıl öncesine dayandığı anlatılıyor.
Eğirdir Kalesi’nin harabesi arkasındaki otoparka aracı park edip sakin şehirde yürüyerek gezmeye devam ediyoruz. İlk yapım yılı bilinmeyen kalenin tarihinin MÖ. 4. yüzyıla kadar dayandığı söyleniyor. Özellikle Roma ve Bizans dönemlerinde defalarca tamirat görmüş ve günümüze bir sıra taş, bir sıra tuğla şeklinde örülmüş iç kaleden bir bölüm ulaşabilmiş. Kale kapısından geçip pazar yeri olarak kullanılan alana ve oradan da caddeye çıkıyoruz. Bu bölgede ve sahilde inşaat çalışması var.
Caddenin karşısına geçip Dündar Bey Medresesi (Taş Medrese)’ni ziyaret ediyoruz. Çarşı içinde kalan medrese 1237’de Selçuklu Sultanı 2. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında iki katlı bir han olarak inşa edilmiş. İlerleyen yıllarda bölgede hakimiyet kuran Hamidoğlu Beyliği döneminde Dündar bey tarafından medreseye çevrilmiş (1301) ve daha sonraki yıllarda üst katı yıkılmış.
Günümüzde Kapalıçarşı gibi kullanılan medresenin taç kapısı, Selçuklu taş oymacılığının en güzel örneklerinden birisi olarak sayılıyor. Selçuklu mimarisinde başka bir eserde rastlanmamış olduğu söylenen, kapının üstünü ve yanlarını çevreleyen kitabe şeklindeki bordür ilgi çekici. Mermer kapının Eğirdir Kervansarayı’nda kullanıldığı ve kitabesi ile birlikte sökülerek buraya yerleştirildiği tespit edilmiş.
Taç kapı kapalı olduğundan (muhtemelen Pazar sabahı çarşı kapalı oluyor) iç taraftaki şadırvanlı avluyu ve çevredeki antik kentlerden devşirilmiş hayvan figürlü sütun başlarını göremiyoruz. Karşısındaki Hızırbey Camii’ni ziyaret ederek ana avludan ayrılıyoruz.
Çarşıda yavaş yavaş hareketlilik başlamışken biz rotamızı güneye, Kovada Gölü Milli Parkı’na ve Yazılı Kanyon Tabiat Parkı’na çeviriyoruz.
27.08.2016
2 thoughts on “Eğirdir Gölü kampı”