Başkent Londra’dan sonra biraz taşra, epey bir ortaçağ mimarisi, hem o kadar yaşlı ve kasvetli hem de kıpır kıpır bir eğitim şehri, bir o kadar görülmeli ve gezilmeli: işte burası Cambridge!
İngiltere’de geçireceğim son akşamda Cambridge’de yaşayan bir arkadaşıma misafir olacağım. Sabah erken saatte Londra’dan ayrılıyor ve elimde arkadaşımın hazırladığı “Cambridge’de gezilecek, görülecek yerler” listesi ile yola çıkıyorum. Londra King’s Cross tren istasyonundan Cambridge’e ortalama 20 dakika sıklıkla karşılıklı tren seferleri var. Günün yoğun saatlerine (peak/off-peak) ve trenlerin aktarma güzergahlarına göre değişen tarifeler için internet sitesinden araştırabilirsiniz.
Cambridge, 1209 tarihinde kurulmuş ve dünyanın ilk beş üniversitesi arasında sayılan Cambridge Üniversitesi’ne ev sahipliği yapıyor. Bu güzel şehirde İngiliz eğitim sistemi ve “college” kültürü ile tanışabilirsiniz.
Eylül ayının bugünleri aynı zamanda üniversitenin de dönem başı olduğu için gar çıkışı öğrenciler ile hayli kalabalık. Cambridge fazla turistik bir şehir değil, tarihi şehir merkezinde gezerken gar binasının karşısındaki pano dışında herhangi bir harita görmüyorum. Buradaki haritaya bakarak Mühendislik Fakültesi’ne kadar rahatça gidiyorum.
Tam karşıdaki caddede dosdoğru yürüyor ve 2. Dünya Savaşı’na katılmış askerler adına yapılmış bir anıt-heykelden sola, kiliseden tekrar sola döndüyorum. Hafif yağmur altında yaklaşık 20 dakika sonra arkadaşımın ofisine ulaşıyorum. Kısa bir kahve molasının ardından valizimi arkadaşımın arabasına bırakıyor ve elimdeki liste ile şehir merkezine doğru yürüyorum.
Cambridge Fitzwilliam Müzesi şehirdeki en büyük müze. Vaktim sınırlı olduğu için bu sefer pas geçiyorum.
- yağmur ile ıslanmış Cambridge sokakları
Cambridge Meydanı ve pazar yeri
Çiseleyen yağmur altında gözümün önünde bir sinema platosuna dönüşen taş ve tuğla binalar arasında daralan sokaklardan geçiyorum. Yağmur iyice hızlandığında şehir merkezindeki turizm ofisini geziyorum. Şehri tanıtıcı broşürleri, tur reklamlarını okuyor, haritaları inceliyor ve havanın biraz aydınlanmasını bekliyorum. Burada, gün içinde belirli saatlerde düzenlenen rehberli ücretli/ücretsiz turlara katılabilir veya rehberlik isteyebilirsiniz.
Meydandaki pazar yerinde, rengarenk meyve sebze tezgahları arasında dolaşıyorum. Hediyelik eşya mağazalarında olduğu gibi, pazar tezgahlarında da kolej armaları ile süslenmiş kıyafetler ve aksesuarlar ilgi görüyor.
Manzarayı seyretmek için Great St Mary Kilisesi’nin kulesini gözüme kestiriyorum ve hemen kiliseden içeri giriyorum. Kuleye çıkmak için hediyelik eşya tezgahının ardından bana gülümseyen beyden bir bilet alıyor (3,5 Pounds) ve yaşlı İngiliz ile biraz sohbet ediyorum. Yıllar önce, yağmurlu bir günde İstanbul’a gelme fırsatı olmuş ve ancak bir kaç saat şehri görebilmiş. Ne tesadüf !
Kulenin daracık kapısından eğilerek geçiyorum. Daracık merdivenleri iki büklüm döne döne tırmanıyorum. Yağmur bir süre ara vermiş iken ben de şehri seyrediyor ve en güzel Cambridge fotoğrafımı çekiyorum.
- St. Great Mary Kilisesi kulesinden pazar yeri ve Cambridge manzarası
Cambridge Üniversitesi ve tarihi kolejler
1441 yılında, Kral 6. Henry tarafından kurulmuş King’s College ve şapeli muhakkak görülmesi gereken bir yer ama kapanış saatini on dakika ile kaçırdığım için göremiyorum. King’s College bahçesi ve tarihi şapel binası için turistik ziyaret saati 15’de sona eriyor. Ziyaret saatinde gelmiş olursanız, tarihi kolej binalarını gezmek için bilet ücreti 3 Pound.
Kolej duvarları arasından henüz göremediğim nehre paralel yürümekteyim.
Cambridge Üniversitesi’ne bağlı diğer bir kolej olan Trinity College’in bahçesini ve şapelinde geziyorum. Newton ile aynı bahçede aynı salonda mıyım şimdi? Hikayeye göre Trinity College’in ana kapısının önündeki elma ağacı, Newton’un başına düşen elmaların çekirdeğinden büyümüş!
Kral 8. Henry’nin kendi kurduğu kolej kapısının üzerindeki heykeli de görülmeye değer. Kralın elinde bir masa bacağı var! Kolejin 800 yıllık tarihinden bahsederken masa bacağının hikayesi de kulaktan kulağa şekilleniyor. Derler ki; bir gece sokaklarda dolaşıp binalara, kulelere tırmanan (climbers) genç arkadaşlar, heykelin elindeki kılıcı alıp yerine bir masa bacağı koymuşlar. Sabah olunca kolejin yöneticisi kılıcı yerine geri koymuş. Ertesi gece kılıç yerine masa bacağı, sabah tahta masa bacağı yerine kılıç derken gün gelmiş yönetim pes etmiş.
St John’s College kampüsüne vardığımda maalesef geç kalmışım ve kapı duvar. Cambridge’de görülecek yerler listemde yer alan “Bridge of Sighs” köprüsünü göremiyorum. Venedik’de idama götürülen mahkumlar, benzer mimari ve aynı isimli köprüden geçerken nasıl ki son kez şehre bakıp iç geçirmişler ise Cambridge’de de bu köprü üzerinden hocaların odalarına doğru giden öğrencilerin öyle iç çektiği anlatılırmış.
Ortaçağ sokaklarından geçiyor ve meydana dönüyorum. Cam Nehri’nin üzerindeki köprüden nehri seyrediyorum. Köprü ayağında bekleyen tekneler (punt) ile nehir boyu gezebilirsiniz. Bugün hava bulutlu olduğu için pek hevesli değilim ama bilet satan gençler fiyat kırarak 16 pound bilet ücretini benim için 10 pounda kadar iniyorlar. Cambridge’de tekne gezisi yapmak isterseniz pazarlık etmeyi ihmal etmeyin! Teknelerin beklediği köşede bir de Türk lokantası var.
- Cam Nehri boyunca geziler düzenlenen tekneler (punt)
Cambridge ve publar
Arkadaşım iş çıkışı yanıma geliyor. Bisikletini sokakta park ediyor ve birlikte yürüyerek geziyoruz. Şehirliler ulaşım için genellikle bisiklet kullanıyor.
Tanıdığım için kendimi şanslı saydığım insanlardan birisi olan arkadaşım dört senedir Cambridge’de yaşıyor ve günün son saatlerinde bana rehberlik ediyor. İngiliz tarihi ve kültürü üzerine sohbet ediyoruz.
St. Peter Kilisesi’nden geçip Kettle’s Yard evinin bahçesinde dolaşıyoruz. Müze kapanmış, göremiyoruz. Akşam üstü hava oldukça serinliyor ve bir pubda biraz mola veriyoruz. Pek çok çeşiti olan İngiliz birası Ale gazsız bir bira türü ve bu nedenle köpürmüyor. Arkadaşım, ülkeye alışma sürecinden, kültür farklılıklarından, İngilizlerin ve bu şehirde tanıştığı diğer ülke kültürlerinden bahsederken ben de hem onu dinliyor hem de diğer masalarda sohbet eden insanları süzüyorum. Bu şehirde yaşayan insanların nerede ise hepsi üniversiteli, bilimsel makalelerden ve deneylerden bahsediyorlar.
- Cambridge sokakları: Tudors dönemi mimarisi, Caffe Nero ve bisikletler (Trinity Street)
Dar sokaklerden geçip tekrar meydana dönüyoruz. St John’s College’in önünde elektromanyetik’in babası Maxwell’i yad ediyoruz. Aynı zamanda müzisyen olan rehberimin birlikte konserler düzenlediği yerel bir grubu da var. Round Churh’ün önünden geçerken ne kadar harika bir akustik mimariye sahip olduğunu anlatıyor. St Benet’s Kilisesi ve kulesi şehirdeki en eski yapı. Orijinal tarihi 1020 yılına, Anglo-Saxon döneme dayanıyor. Zaman içinde farklı bölümleri restore edilmiş.
Kilisenin karşısında Corpus Christi College kütüphane binasının köşesindeyiz. Cambridge mezunu, mucit ve girişimci bir İngiliz tarafından üyesi olduğu koleje hediye edilmiş altın saat (Corpus Clock veya Time Eater ) 1 milyon sterline mal olmuş. Saatin açılışı 2008 yılında üniversite’de “Lucasion” profesör ünvanını taşıyan Stephen Hawking tarafından yapılmış. Bu zengin bağışçı, Cambridge gibi güzel bir şehirde tüm vaktini çalışarak geçirdiği için hayıflanır ve kendisini saatin üzerinde saniyeleri kovalayan böceğe benzetirmiş. Saatin farklı bir çalışma prensibi var ve internette bu yönde pek çok video bulmak mümkün.
The Eagle: İngiliz menüsü – Fish&Chips
Akşam yemeği için şehrin popüler restoranı “The Eagle“da yer bulmak istiyoruz. Bir kaç küçük salonu ve içeride bir de bahçesi olan bar-restoran, yemekleri kadar tarihi olaylara şahitlik etmiş olması ile de meşhur. 2. Dünya savaşı sırasında Cambridge’de kurulmuş hava üssünde görevli askerler akşamları yemek için hep aynı masada oturur ve tavana bir şeyler karalarmış. Bugün tavandaki notlara ilaveten duvarlara da o günlerin ve askerlerin fotoğrafları asılmış.
Sizce 1953’de”hayatın sırrı”nı çözmüş bilim adamları bu önemli keşfi nerede ilan etmiş olabilirler? Tabi ki burada! Nobel ödüllü Dr. James Watson’ın araştırma ortağı Francis Crick ile DNA’nın yapısını nasıl keşfettikleri anlattığı hikayesini videodan izleyebilirsiniz.
Cuma akşamı olmasının da katkısı ile tüm masalar dolu. Biraz kapıda bekleyip biraz salonu gezdikten sonra şans eseri çok güzel bir masada yer buluyoruz. Restoran ve klasik fish and chips menüsü benden tam not alıyor!
- Trinity Street, Cambridge
Cambridge şehri ve İngiliz kolej kültürü hakkında bir kaç not:
- İngiltere’deki iki köklü üniversitede, Cambridge’de ve Oxford’da uygulanan “college” modeli eğitim, Amerika’da olduğu gibi genel bir üniversite eğitimi anlamına gelmiyor. Söz konusu iki üniversiteye bağlı kolejlerin temel misyonu öğrencilerin sosyal yaşamlarını düzenlemek olarak özetlenebilir. Öğrencilere, konaklamak için yurt, yemekhane, spor kulübü, ibadethane ve sosyal paylaşım alanları sağlıyorlar. Her kolejin üyelerine sunduğu imkanlar farklılık gösterebiliyor. Örneğin, mühendislik fakültesinde doktora çalışması yapan arkadaşımın üye olduğu kolej, imkanları oranında yeni bir başvuru gelene kadar (ortalama olarak bir veya iki sene) evli çiftlere ev sağlayabiliyor.
- Kolejler devamlılıklarını mezunlarının bağışları ve üyelik aidatları ile sağlıyor. Diğer yandan, 1546’da Kral 8. Henry tarafından kurulmuş Trinity College bütçesinde halen kralın mirasından gelir elde ettiği veya arazilerinin Oxford’a kadar uzandığı da söyleniyor.
- Her öğrenci bir koleje üye olmak zorunda.
- Üniversite kaydı sırasında üç kolej tercihi yapılabiliyor ve kolejlerin aradığı ilk şart olarak akademik başarı gösteriliyor. Tüm başvurular eşit şartlar ile değerlendiriliyor olsa da bir şehir efsanesine göre, bazı tarihi kolejlerin sadece “asil” aile üyelerini kabul ettiği söyleniyor.
- Her kolej farklı şartlar talep edebiliyor. Örneğin arkadaşımın üye olduğu kolej sadece master ve doktora öğrencilerini kabul ediyor.
- Üniversitede 1970’li yıllardan itibaren karma eğitime geçilmiş olmak ile birlikte 3 kolej sadece kadın öğrencilere hizmet veriyor (toplam 31 kolej var).
- Cambridge sokakları ve Tudors dönemi mimarisi
Cambridge’de farklı din ve inançlara yönelik ibadethaneler mevcut. Diğer yandan sokaklarda gezerken pek çok şapel görüyoruz. Bu mabedlerin çoğu farklı kolejlerin himayesinde ve mimari olarak eksiksiz olsalar dahi “kilise” statüsü alamıyorlar ve şapel olarak anılıyorlar. Şehirde, kuruluş tarihi Üniversite’den de eski olan az sayıda mabed “Churh of England” a bağlı ve “kilise” olarak adlandırılıyor.
Sadece Darwin College bünyesinde herhangi bir ibadethane bulunmuyor.
Bazı kolejler, bazı ülkelerden bile daha fazla sayıda nobel kazanmış üyesi olması ile gurur duymakta! 89 nobel kazanmış Cambridge Üniversitesi içinde en yüksek paya ise 32 nobel ile Trinity College sahip (2012).
Cambridge Üniversitesi’nde mezuniyet törenleri halen Latince yapılıyor ve diploma alacak tüm öğrencilere törenden önce özel bir eğitim veriliyor.
28.09.2012
5 thoughts on “Cambridge: Sokaklar ve kolejler”